Beslenme Konusunda Yaygın Yanlış inanışlar

Beslenme ve Diyet Uzmanı Turgay Köse, beslenme konusunda halk arasında yaygın inanışlar bulunduğunu belirterek, bunların bazılarının bilimsel olduğunu, bazılarının ise gerçeklerle ilgisi bulunmadığını söyledi. Turgay Köse, çoğu kişinin balık ve yoğurdun birlikte tüketildiğinde zehirlediği, kabak çekirdeğinin daha az kalori ihtiva ettiği, çay ya da diğer sıvı içeceklerin suyun yerini tuttuğu gibi kulaktan dolma bilgilere sahip olduğunu kaydederek, bunların doğru olmadığını ifade etti.

Yanlış beslenme alışkanlıkları ve asılsız duyumlardan bazıları hakkında bilgi veren Beslenme ve Diyet Uzmanı Turgay Köse, halk tarafından yanlış bilinen konulardan birinin kabak ve ay çekirdeklerinin ihtiva ettiği kalori miktarı olduğunu söyledi. Kabak çekirdeğinin ay çekirdeği kadar yüksek kaloriye sahip olmadığı şeklindeki görüşün yanlışlığına değinen Köse, şu bilgileri verdi:

"Ay çekirdeğinin 100 gramı 560 kcal enerji verir. Somut bir örnekle, enerjisi yaklaşık bir bütün somun ekmeğe tekabül etmekte. Buna karşılık kabak çekirdeğinin zayıflatıcı etkisi olduğu, bağırsakları çalıştırdığı, ay çekirdeği kadar zararlı olmadığı düşünülür. Sanılanın aksine kabak çekirdeğinin kalorisi daha yüksektir (100 gramı 610 kcal). Hiçbir zaman için bağırsakları çalıştırıcı, kabızlığı önleyici etkisi yoktur. Öte yandan her iki çekirdek türü de doymuş, yani kötü yağ içerdiği için kalp-damar sağlığı açısından zararlıdır. Kilo aldırıcı etkileri de göz ardı edilmemelidir."

BALIK VE YOĞURDUN BERABER YENMESİ
Tazeliğini yitiren balıkta "histamin" adında bir proteinin miktarının artığını ve bu maddenin aynı zamanda yoğurtta da bulunduğunu belirten Köse, "Aynı öğünde her ikisi de tüketilirse vücuttaki histamin miktarı artmakta. Bu da özellikle alerjik durumu olan bireylerde bazı olumsuz tepkimelere yol açabilmekte. Besin zehirlenmesi açısından olayı incelersek, balık bayat ise yanında yoğurt yenilse de yenilmese de zaten zehirlenmeye yol açar. O nedenle besinleri taze olarak tüketmeye dikkat etmeli, tazeliğinden şüphe edilen besinleri imha etmeliyiz" uyarısında bulundu.

Bir ürünün üzerindeki "light" veya "diyet" ibaresinin o besinin gün içerisinde serbestçe tüketilebileceği, enerjisinin olmadığı anlamına gelmediğine dikkat çeken Köse, "Sonuçta lezzet veren birtakım öğeler (yağ, şeker, un, tuz) mevcut. Bunlardan herhangi birinde yapılan bir azaltma diğerindeki artış ile kapatılmakta ve lezzet bu şekilde korunmaktadır. O nedenle besinler satın alınırken etiketleri iyi şekilde okunmalı ve yorumlanmalı. Uygun olan ürün de serbestçe tüketilmemeli, eşdeğeri olan başka bir besinin yerine tercih edilmeli. Aksi taktirde farkında olunmadan yüksek oranda enerji alımına, dolayısıyla kilo kazanımına yol açabilir" diye konuştu.

AÇ KALMAK ZAYIFLATMIYOR
Zayıflamak uğruna aç kalmanın, öğün atlamanın ise genelde kilo alımıyla sonuçlandığını kaydeden Köse, bunun nedenini şöyle açıkladı:

"Yeterince beslenemeyen metabolizma, durumu 'kıtlık' olarak algılamakta ve tüketilen her besini savunma mekanizması olarak (tekrar aç kalındığında enerji olarak kullanmak üzere) vücutta yağ şekline depo etmektedir. Tıpkı bizlerin sular kesildiğinde depo ettiğimiz suyu kullanıp, suların geri gelmesiyle birlikte depoyu tekrar doldurmamız ve fazladan yedekleme yapmamız gibi. Dengeli bir beslenme programına eşlik edecek egzersizle fazla kilolardan kurtulmaya çalışılmalıdır."

Zeytinyağını öneren Köse, zeytinyağının Omega-9 adı verilen yağ asitlerini içerdiğini ifade ediyor. "Ancak ekmeğinizi zeytinyağına bandırarak, salatalarınıza gönlünüzce zeytinyağı gezdirerek bolca tüketmeyin" uyarısında bulunan Köse, "Sonuçta katı da olsa sıvı da olsa 1 gram yağ 9 kcal enerji vermektedir. Dolayısıyla fazlası kilo aldırmakta ve oluşan şişmanlığa bağlı olarak birtakım sağlık problemleri de ortaya çıkmakta. O nedenle katı yağlar kötü olarak tanımlanıyorken, zeytinyağı da kötünün iyisi olarak görülmeli, aşırı kullanımdan kaçınılmamalıdır" şeklinde konuştu.

YUMURTA PROTEİN YÖNÜNDEN ANNE SÜTÜNE EŞDEĞER
Bazen aklanan, bazense çok zararlı denilen yumurtanın içerisinde doymuş yağ bulunduğunu anlatan Köse, şunları söyledi:

"Kolesterol içeriği de biraz yüksektir. Buna karşılık içerdiği elzem/ esansiyel (yani vücuda dışarıdan alınması gereken) yağ asitleri açısından oldukça dengeli bir örüntüye sahip olan yumurtanın protein içeriği de anne sütündeki proteine eşdeğerdir. Yüzde yüz oranında vücut proteinlerine dönüşümü söz konusu olduğu için 'örnek protein' olarak tanımlanmaktadır. Hatta sarısında bulunan 'lesitin' adındaki bir madde sanılanın aksine bizlerin kan kolesterolünü o kadar da yükseltmemektedir."

Sağlıklı bireyler günde bir adet yumurta yiyebilirken; kolesterol, tansiyon, şeker problemi, karaciğer veya safra kesesinde sorunu olanların farklı günlerde olmak koşuluyla haftada en çok 2 adet yumurta yiyebileceğini kaydeden Köse, "Tabi bu yumurtanın pişirilme şekli de önemlidir. Haşlama, menemen ve çılbır şeklindeki tüketim önerilirken; kıymalı, pastırmalı, sucuklu veya tereyağlı olarak yenilmesi uygun görülmemektedir" dedi.

GIDA KATKI MADDELERİ KANSERE YOL AÇAR MI?
Yapılan bilimsel çalışmaların tüm kanser nedenlerinin yüzde 1'inden daha azının gıda katkı maddelerinden kaynaklı olabileceğini gösterdiğini söyleyen Turgay Köse, hatta bazı katkı maddelerinin sanılanın aksine kanserojen maddelerin oluşumunu ya da etkisini engelleyici nitelikte olduğunu ifade etti. Genelde koruyucu amaçlı kullanılan gıda katkı maddelerinin besinin raf ömrünü arttırıcı, lezzet verici nitelikte olduğunu kaydeden Köse, "Unutulmamalıdır ki, hiçbir gıda katkı maddesi toksik değildir. Toksik olan dozudur" dedi. Karbonhidratlarla proteinleri karıştırmamak gerektiği şeklindeki kanaate de değinen Köse, "Pratikte ve teorikte bu durum pek mümkün değildir. Örnek olarak bir süt kutusunun üzerindeki etiket bilgilerine bakacak olursanız içerisinde hem karbonhidrat hem de protein olduğunu göreceksiniz. Aynı şey yoğurt için de geçerlidir. Hatta karbonhidrat diye bildiğimiz pirinç ve makarna paketlerinin üzerindeki etiket bilgisini incelediğimizde protein de içerdiklerine tanık oluruz. Demek ki ayırma diyeti temelinde yanlış. Bu durumda bizim hiç süt-yoğurt tüketmememiz gerekir. Peki ya kemik sağlığımız? Dolayısıyla bu durum kişiyi yetersiz ve dengesiz beslenmeye sürüklemektedir" diye konuştu.

AÇ KARNINA LİMON VEYA GREYFURT SUYU ZAYIFLATMIYOR
Herhangi bir yiyecek veya içeceğin tüketilmesiyle vücuttaki depo edilen yağlardan kurtulmanın mümkün olmadığının da altını çizen Turgay Köse, "Keşke kilo vermek bu kadar kolay olabilse, ancak beslenme tedavisi ve egzersiz programı birlikte sürdürülmeden fazla kilolardan ve depo edilen yağlardan kurtulmak pek mümkün olmamaktadır. Dilerseniz deneyebilirsiniz, bir paket katı margarin üzerine limon veya greyfurt suyunu dökün ve bekleyin. Yağda hiçbir değişmenin olmadığını göreceksiniz. Özellikle mide rahatsızlığı olan bireylerin aç karına bu içecekleri içmesi zararlı olabilir. Çözümü bilimde aramak gerekmektedir" şeklinde konuştu.

Zayıflamaya yönelik diyet uygulansa da vücudun belirli oranlarda yağa ihtiyacı olduğuna dikkat çeken Köse, "Bu ihtiyacın diyetle karşılanmadığı durumlarda vücut savunma mekanizması olarak karbonhidrat ve proteinlerden yağ sentezler ve bu yağ, oldukça yüksek oranlarda kolesterol içerir. Halbuki yağda eriyen vitaminlerin kullanılması vücuda alınan yağlara bağlıdır. Hatta bazı yağ asitleri vücut tarafından üretilemediği için besinler yoluyla alınmak durumundadır. Ayrıca yağlar mideyi yaklaşık 3 saatte terk ettiği için uzun süre tokluk hissi verirler" açıklamasında bulundu.

Soda içmenin de kilo vermeyi sağlamadığına değinen Köse, bu içeceğin, sindirimi bir miktar kolaylaştırdığı için özellikle yemeklerden sonra tercih edildiğini hatırlatarak, "Hazmı kolaylaştıran bu içeceğin yağ yakıcı bir fonksiyonu bulunmamaktadır. Zayıflatıcı etkisi bulunmayan soda, aşırı miktarlarda içildiği taktirde iştah açıcı bir etki göstermektedir" dedi.

EKMEK, PİLAV VE MAKARNAYI KESMEK ZAYIFLATIR MI
Zayıflamayla kilo vermek arasında önemli bir fark olduğunu ifade eden Köse, şunları söyledi:

"Önemli olan nereden kilo verildiğidir. Eğer ki kas ve su kaybı sağlayan bir yöntem uyguluyorsanız onun adı tedavi değildir. Şişmanlık vücuttaki yağ oranının fazlalığı olduğuna göre; şişmanlıktan kurtulmak, zayıflamak için de vücutta depo edilen yağlardan kurtulmak gerekmektedir. Ekmek, pilav ve makarna gibi tahıl ürünleri kimyasal yapılarında bulunan hidroksil (OH) molekülü sayesinde su tutucu bir özelliğe sahiptirler. Eğer ki diyette bu besinlerin tüketimini en aza indirirseniz vücudunuz da su tutamayacağı için kısa sürede birkaç kilo ağırlık yani su kaybedeceksiniz. Tabi vücudunuzdaki yüzde 20'lik bir su kaybı sağlığınızı tehlikeye atacağı için savunma mekanizması olarak daha fazla su kaybetmemeye, kilo verememeye başlayacaksınız. Sonrasında ise kaybedilen su vücudunuza geri geldiğinde eski ağırlığınıza geri döneceksiniz."

Hemen hemen hiçbir ürünün kepekli alternatifinin, normal çeşidinden daha düşük enerji içermediğine değinen Turgay Köse, hatta bazı kepekli ürünlerin enerjisinin normallerine göre daha bile fazla olduğunu söyledi. Köse, "Bir ürünün kepekli olması onun lif yani posa içerdiğinin bir kanıtıdır. Şeker, kolesterol ve tansiyon seviyelerini dengelediği, doygunluk ve tokluk hissi verdiği, dışkılama sayısını ve miktarını arttırdığı için kepekli ürünler daha sağlıklıdır" dedi.

Çay, kahve, kola gibi içeceklerin diüretik oldukları için asla suyun yerini tutmadığını da kaydeden Köse, "Bunlar vücuttan su atımını arttırmaktadır. En iyi çözücü, saf, katkısız ve doğal içecek su olduğu için günlük su tüketimine önem vermek gerekmektedir" uyarısında bulundu.
iha