Sağlıklı beyaz et üretiminde Cargill inovasyonu
Cargill Hayvan Besleme Kanatlı Hayvanlar Teknoloji Lideri Anne Goderis, beyaz et sektörüne yönelik yürüttükleri AR-GE çalışmalarının detaylarını 6. Uluslararası Beyaz Et Kongresi'nde aktardı
İSTANBUL - Cargill, beyaz et sektöründeki yenilik ve gelişmelerin ele alındığı 6. Uluslararası Beyaz Et Kongresi'nde, sağlıklı beyaz et üretimi konusundaki AR-GE çalışmalarının detaylarını paylaştı.
Cargill açıklamasına göre, Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçılar Birliği Derneği (BESD-BİR) tarafından Antalya Belek'te düzenlenen 6. Uluslararası Beyaz Et Kongresi tüm dünyadan bilim insanları, uzmanlar ve sektör paydaşlarının katılımıyla gerçekleştirildi.
Dünyanın güvenli, sorumlu ve sürdürülebilir beslenmesi için çalışan Cargill'in sponsorluk desteği verdiği kongre kapsamında, Cargill Hayvan Besleme (CAN) Kanatlı Hayvanlar Teknoloji Lideri Anne Goderis de "Sağlıklı beyaz et üretiminde bağırsak mikrobiyotası (mikroorganizma ekosistemi) analizinin önemi" başlığı altında sektöre yönelik yürüttükleri AR-GE çalışmalarının detaylarını aktardı.
-"Gıda kaynaklı hastalıklarda beyaz et ve sütteki bakteriler başı çekiyor"
Açıklamada kongredeki görüşlerine yer verilen Anne Goderis, Türkiye'de Sakarya Hendek'te kurulu tesisleri de dahil olmak üzere Cargill Hayvan Besleme iş kolu olarak 40 ülkede 257'nin üzerinde fabrika ile yem üreticileri, hayvan yetiştiricileri ve yem perakendecileri için kapsamlı ürünler sunduklarını belirtti.
Goderis, dünya çapında 17 gelişmiş inovasyon ve uygulama merkezinde 500'den fazla araştırma uzmanıyla, besi ve kümes hayvanları ile balık yetiştiriciliği alanlarında yenilikçi çözümler geliştirdiklerini bildirdi.
Goderis, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl dünyada kaydedilen 600 milyon gıda kaynaklı zoonotik (hayvandan insana bulaşan) hastalık vakasının yüzde 52'sinin patojenik bakteriler nedeniyle meydana geldiğini aktararak, bu patojenlerin başında ise beyaz et ve sütte görülebilen "kampilobakter" bakterisinin geldiğini ifade etti.
Anne Goderis, teşhis konulmuş kampilobakter enfeksiyonlarının da yüzde 80-90 oranında "Kampilobakter Jejuni" türündeki bakteriden kaynaklandığını kaydetti.
Hayvan bağırsak mikrobiyotasındaki kampilobakter oluşumunda yetiştirme tesislerindeki üretim zinciri ve uygulamalarının da payı olduğunu belirten Goderis, bu nedenle son yıllarda dünya genelinde İyi Üretim Uygulamaları (GMP) ve antibiyotiklere alternatif olarak postbiyotik/fitokimyasal kullanımı gibi farklı biyogüvenlik önlemlerine başvurulduğunu, ancak istenen etkili sonuçların alınamadığını bildirdi.
Goderis, hayvanların bağırsak mikrobiyotasını inceleyebilmek için 10 yılı aşan AR-GE çalışmasıyla Galleon Analiz Sistemini geliştirdiklerini bildirerek, "Galleon, hayvan ve çevresel faktörler ile bağırsak mikrobiyotası arasındaki etkileşimleri yapay zeka yazılımları ile incelemeye olanak tanıyan pratik, invazif olmayan bir mikrobiyota analiz aracı. Galleon tarafından üretilen yöntemler, patojen riskini değerlendirmek ve izlemek, patojen-bağırsak mikrobiyomu ilişkisini çözmek, patojen riskini azaltmak için müdahaleleri değerlendirmek ve hatta yeni çözümler geliştirmek için olanaklar sağlıyor." ifadelerini kullandı.
Hayvan mikrobiyotasının çevresel koşullarla birlikte daha ilk günlerden hızla ve karmaşık bir gelişme gösterdiğini belirten Anne Goderis, şunları kaydetti:
"Bu gelişim sürecinde kullanılan yüksek doz antibiyotikler, bağırsak mikrobiyotasına olan etkileriyle hayvan sağlığını ve verimliliğini düşürmektedir. Probiyotikler, prebiyotikler, postbiyotikler, fitojenik bileşikler ve organik asitler gibi farklı müdahaleler ile etlik piliçlerde erken mikrobiyota olgunlaşmasını desteklemenin mümkün olduğunu biliyoruz. Deney için belirlenen dört gözlem grubunda yaptığımız incelemeler probiyotik ve bir günlük civcivler için protein, vitamin, mineral ve amino asitlerle hazırlanan 'Neochicc' isimli yem diyetleri ve belli besin katkıları ile oluşturduğumuz formülasyonların, kanatlı mikrobiyotasında sadece kampilobakter değil, E. coli ve Enterococcus adlı başka proteolitik bakterilerin de oluşmasını azalttığını gösteriyor. Bu çalışmamızla hayvan mikrobiyotasını daha istikrarlı ve sağlıklı bir profile yönlendirebiliyoruz. Böylece hem zoonotik hastalıklara yol açan gıda kaynaklı patojenlerin oluşmasının önüne geçme olanağı yakalıyor hem de hayvan sağlığı ve verimliliğini artırarak üretim tesisinin daha sürdürülebilir işlemesini sağlıyoruz."