Geç Kalmayın, Meme Kanserinden Korkmayın

Acıbadem Adana Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Demircan, meme kanserinden korkmamak gerektiğini ve erken teşhis için periyodik kontrollerin tüm kadınlar tarafından mutlaka yaptırılması gerektiğini söyledi.

Meme kanserinde erken tanının meme kanseri görülme oranını azalttığını belirten Prof. Dr. Demircan, "Temel hedef, kadınları meme sağlığı konusunda eğitip, meme kanseri konusunda bilgilendirerek meme kanseri riski konusunda 'farkındalık' yaratmak. Bu nedenle Ekim ayı 'Meme Kanseri Farkındalık Ayı' olarak kabul ediliyor. Çünkü erken teşhis edilen meme kanseri hastalarının yüzde 90'ında iyileşme sağlanabilmekte. Birçok dernek ve gönüllü kuruluş, gerek hastanelerde düzenledikleri panellerle gerek de halk toplantıları ile bu farkındalık çalışmalarını yürüterek hastaların erken tanı almasına katkı sağlıyorlar" dedi.

Meme kanserinin erken teşhis edilebilmesi için doktor kontrollerinin yanında kişinin kendi kendine yapabileceği elle muayeneler de büyük önem taşıyor. Prof. Dr. Demircan,"Memede ele gelen şişlik meme kanserinin en önemli belirtisi. Meme başında kanlı akıntı veya kaşıntılı bir lezyonun bulunması, meme cildinde veya yine meme başında çekinti meme kanserinin diğer belirtileri arasında yer alıyor. Koltuk altında şişlik, memede ödem, memede yaranın bulunması ise ilerlemiş hastalık bulguları arasında görülüyor" diyerek meme kanserinde erken belirtinin önemine değindi.

"EN ÖNEMLİ RİSK FAKTÖRÜ KADIN OLMAK"

Meme kanserine yakalanmada en önemli risk faktörü kadın olmak. Ancak bununla birlikte, ailede meme kanseri öyküsünün bulunması, çocuk doğurmamış ya da 30 yaşın üzerindeyken doğum yapmış olmak, erken adet görme, geç adetten kesilme, bilinçsizce doğum kontrol hapı kullanmak ve adet sonrası uzun süren hormon tedavisi görmek de risk faktörleri arasında yer alıyor. Prof. Dr. Orhan Demircan, "Kadınlar ne yazık ki çoğunlukla bir risk faktörü olmadığında meme kanserine yakalanmayacaklarını düşünüyorlar. Ancak meme kanseri hastalarının yüzde 80'inde bu saydığımız risk faktörlerinin hiçbirisi yok. Bu nedenle hiçbir şikayeti olmayan kadınların da mutlaka rutin meme kontrollerini yaptırmaları çok önemli" diye konuştu.

DOĞUM KONTROL HAPI İLK DOĞUMDAN SONRA

Risk faktörleri arasında yer alan doğum kontrol hapında, kullanım süresinin önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Demircan, "Meme, gelişimini çocuk doğurup emzirdikten sonra tamamlıyor. Dolayısıyla doğurmamış kadınlarda doğum kontrol hapı kullanmayı çok önermiyoruz. Ama çocuk doğurduktan sonra hap kullanmasında sakınca bulunmuyor. Bir diğer önemli konu ise, menopoz sonrası kullanılan hormon ilaçları. Bu ilaçların kısa süreli kullanılması öneriliyor. Risk faktörü yüksek kişilerde ise hormon kullanımına başlanmadan önce mutlaka bir genel cerrahın görüşü alınarak tedavi planlaması yapılmalı" şeklinde konuştu.

ERKEN TANI İÇİN BASİT AMA ETKİLİ ÖNERİLER

"Kendi kendini muayene, hekim muayenesi ve mamografi erken tanının sağlanmasında önemli yöntemler. Bütün kadınların 20-40 yaş arasında iken her ay kendi kendini muayene etmesi, 3 yılda bir uzman hekime muayeneye gitmesi, 40 yaşından sonra ise her ay kendi kendini muayene ederken buna ek olarak her yıl mamografi çektirerek hekime görünmesi erken tanı için gerekli. Bu basit ama etkili kılavuz hiçbir meme yakınması bulunmayan kadınlar için geçerli" diyen Prof. Dr. Demircan, meme yakınması bulunan kadınların en kısa zamanda bir hekime başvurmalarını öneriyor ve meme kanseri açısından yüksek risk grubunda bulunan kadınların da meme hastalıkları konusunda deneyimli bir hekimle sürekli iletişim halinde olmaları gereğine dikkat çekiyor.

RİSKİ AZALTMAK İÇİN NELER YAPMAK GEREKİYOR?

Prof. Dr. Orhan Demircan, riski azaltmak için şu önerilerde bulundu:

"Bebeğinizi emzirin. Yağlı beslenmeyin. Sebze, meyve ve lifli gıdalar yönünden zengin beslenin. Fazla kilodan kaçının. Raf ömrü uzun gıdalardan uzak durun. Alkolü bırakın veya azaltın. Ergenlik döneminde düzenli spor yapın. Hayatla barışık ve huzurlu olun."

Prof. Dr. Demircan, "Meme sağlığı konusunda uzmanlaşmış cerrahların temel hedefi; hastaya en iyi yaşam beklentisi ve yaşam olanağı sağlayan tedavi şeklini seçmek, eğer mümkün ise hastayı ameliyathaneden kendi memesi, eğer olmazsa da yerine yapılan bir meme ile çıkarmak. Günümüzde erken tanı alan hastaların büyük bir bölümünde meme korunabilmekte. Ancak, memenin alınması tedavi sürecinin sonunda organ yoksunluğunun psikolojik ve sosyal sorunlarını da beraberinde getirebilmekte. Hastalığın evresi nedeniyle memesinin korunma olanağı bulunmayan hastalarda, tedavi sürecinin sonunda alınan memenin yerine yeni meme yapılabiliyor" diyerek sözlerini tamamladı.(İHA)