Bitlis Çevre

Prof. Dr. Aydın: "Deprem ve sel felaketi arasında ortak ve hayati yönler var"

Hidroloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Cihan Aydın, deprem afetinden etkilenen illerde yaşanan iki farklı doğa olayının oluşumları itibariyle farklı olmasına rağmen etkilediği yerler bakımından ortak ve hayati yönleri olduğuna dikkat çekti.

Hidroloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Cihan Aydın, deprem afetinden etkilenen illerde yaşanan iki farklı doğa olayının oluşumları itibariyle farklı olmasına rağmen etkilediği yerler bakımından ortak ve hayati yönleri olduğuna dikkat çekti.

Bitlis: Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve 11 ilde çok sayıda ölüme ve yıkıma neden olan deprem afetinin acısı halen tazeyken, bu kez de Şanlıurfa, Adıyaman ve Malatya'da sel felaketi yaşandı. Ölüm, yıkım, maddi ve manevi hasarlara neden olan iki doğa olayı arasındaki ilişkiye dikkat çeken uzmanlar uyarılarda bulundu. Şanlıurfa, Adıyaman ve Malatya'da yaşanan sel felaketiyle ilgili değerlendirmede bulunan BEÜ Öğretim Üyesi Hidrolik-Hidroloji Uzmanı ve aynı zamanda Anadolu Su Altı Araştırmaları ve Sporları Derneği (ASAD) kurucusu Prof. Dr. Mehmet Cihan Aydın, "Deprem bölgesindeki afetler oluşumları itibariyle tamamen birbirinden farklı olan iki ayrı doğa olayı olmasına rağmen aslında etkilediği yerler bakımından ortak ve hayati bir yönü vardır. Bu da yerleşim yerlerinin akarsu ve göl yataklarının oluşturduğu alüvyonal (birikinti) bölgelerde kurulmasından kaynaklıdır" dedi.

Son dönemlerde yaşanan afetlerin afet risklerinin algısını en üst seviyeye çıkardığına vurgu yapan Prof. Dr. Aydın, "6 Şubat'ta meydana gelen depremin ardından 15 Mart'ta Adıyaman ve Şanlıurfa illerinde meydana gelen sel olayı afet risklerinin algısını en üst seviyeye çıkartmıştır. Oluşumları itibariyle tamamen birbirinden farklı olan bu iki doğa olayının aslında etkilediği yerler bakımından ortak ve hayati bir yönü vardır. Bu da yerleşim yerlerinin akarsu ve göl yataklarının oluşturduğu alüvyonal (birikinti) bölgelerde kurulmasından kaynaklıdır. 6 Şubat depremleri göstermiştir ki yapıların en fazla yıkıma uğradığı alanlar akarsuların ve göllerin oluşturduğu alüvyonal bölgelerdir. Bu tür akarsu yatakları aynı zamanda taşkın ve seller için de çok riskli alanladır. Türkiye'nin yıllık yağış ortalaması 60-70 cm/m2 yani bir metrekareye yıllık yaklaşık 600-700 kilogram yağış demektir. Bu yağışlar yıl içinde özellikle kış ve bahar aylarında mevsim ortalamalarında seyretmez ise kuraklıkla birlikte aşırı yağışlara, akabinde sel ve taşkınlara neden olur. Taşkınlar dünyada olduğu gibi ülkemizde de en fazla görülen ve depremden sonra ikici sırada can ve mal kaybına neden olan bir doğal afettir. Bu tür felaketlerin bir daha yaşanmaması için akarsu ve göl birikintileri üzerine yerleşim yerlerinin kurulmaması ve mevcut yerleşim yerlerinin buradan uzaklaştırılması veya buna uygun alt yapı ve dayanımdaki yapılaşmanın sağlanması gerekir" diye konuştu.

"En güzel örnek Yusufeli Barajı"

Deprem ve sel risklerinin azaltılması açısından Yusufeli Barajının ülkemizdeki güzel örneklerinden biri olduğuna işaret eden Aydın, "Yusufeli ilçesi deprem ve sel risklerinin azaltılması açısından güzel bir örnektir. Dünyanın en yüksek barajı olan Yusufeli Barajı enerji üretimiyle ülkemize önemli bir ekonomik katkı sağlamasının yanında bir ilçenin talihini de değiştirmiştir. Akarsu yatağı kenarında inşa edilen bu baraj sayesinde hem taşkın hem de deprem bakımından daha güvenli üst taraflara taşınmıştır. Aynı zamanda eski yapılar yerine yeni ve sağlam bir yapılaşma oluşturulmuştur" şeklinde konuştu.

Kaynak: İHLAS HABER AJANSI