Hormon ilaçları ve gıdalardan alınan hormon bozucular kısırlığa yol açıyor
Endokrinolog Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz:
- "Hormon ilaçlarının yanlış kullanımı geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açabilir. Çünkü hormonlar, sadece cinsiyeti değil, vücuttaki birçok biyolojik süreci etkiler" - "Hormon bozucular, son 25 yılda, küresel ısınmayla birlikte insan sağlığını tehdit eden en önemli unsurlardan biri haline gelmiştir. Bu maddeler, daha çok gıdalarla, solunum yoluyla, cilt temasıyla vücuda alınabilir ve hormonların doğal işleyişini bozabilir. Özellikle kısırlık konusunda, erkek üreme hormonu olan testosteronun yapısını etkileyerek östrojenik etki yapmalarına neden olurlar"

İSTANBUL (AA) - HALİL İBRAHİM MEDET - Kısırlığın (infertilite) son yıllarda giderek yaygınlaşarak küresel bir problem haline gelmesinde gıda, solunum veya cilt yoluyla vücuda giren "hormon bozucuların" etkili olduğu belirtiliyor.
"Hormon Bozucular" kitabının yazarı endokrinolog Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, AA muhabirine, artan kısırlığın nedenlerini ve "cinsiyet hoşnutsuzluğu" yaşayan çocuklara verilen hormon tedavisini değerlendirdi.
Büyükgebiz, hormonal problemlerin sadece ilaçlarla sınırlı olmadığını ve bilinçsiz gıda tüketiminin de vücudun hormonal dengesini bozabileceğine işaret ederek, "Hormon bozucular, son 25 yılda, küresel ısınmayla birlikte insan sağlığını tehdit eden en önemli unsurlardan biri haline gelmiştir. Bu maddeler, daha çok gıdalarla, solunum yoluyla, cilt temasıyla vücuda alınabilir ve hormonların doğal işleyişini bozabilir. Özellikle kısırlık konusunda, erkek üreme hormonu olan testosteronun yapısını etkileyerek östrojenik etki yapmalarına neden olurlar." diye konuştu.
Hormon bozuculara dayalı problemlerin yaygınlaşmasına bağlı olarak dünyada kısırlığın giderek arttığını bildiren Büyükgebiz, Danimarka merkezli bir araştırmanın son 20 yılda tüp bebek doğumlarının arttığını, erkeklerde semen sayısının azaldığını ve özellikle erkek kısırlığının arttığını ortaya koyduğunu söyledi.
Büyükgebiz, bu hormon bozucularla ilgili 1996 yılında yazılan "Çalınan Geleceğimiz/Our Stolen Future" adlı kitapta pek çok gölde ve nehirde hayvanların ölü doğduğu, timsahlarda mikropenis oluştuğu, martılarda vücut anomalilerinin arttığı gibi olayların anlatıldığını aktararak, şunları kaydetti:
"Başlangıçta bu olayların sebebi tam bilinmiyordu. Daha sonra yapılan araştırmalarda, bu bölgelerdeki bazı sanayi tesislerinden, özellikle elektrik kablo fabrikalarından atıkların suya karıştığı ortaya çıktı. Bu atıklara maruz kalan hayvanlarda çeşitli anomaliler gözlemlendi. Yıllar içinde insanlarda da benzer vakalar rapor edilmeye başlandı. Kısırlık vakaları artış gösterdi, sebebi bilinmeyen bazı kanser türleri çoğaldı, otizm oranları yükseldi."
Kurşunlu benzin kullanılan ülkelere dair yapılan araştırmada, kurşunsuz benzin kullanan ülkelere kıyasla zeka seviyesinde 1-2 puanlık düşüş tespit edildiğini, bunun kurşunun beyne yerleşerek kalıcı hasar bırakmasıyla meydana geldiğini anlatan Büyükgebiz, hormon bozucu kimyasalların da aynı şekilde hava, su, toprak gibi yollarla sebze ve meyvelere karıştığını, bu gıdaların aşırı tüketiminin vücutta ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini dile getirdi.
- "Cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan çocuklara hemen hormonal tedaviye başlanması doğru değil"
Büyükgebiz, cinsel kimlik gelişiminin tamamlanması ve beynin bu konuda olgunlaşmasının sadece ergenlik dönemiyle sınırlı olmadığını belirterek, "Ergenlik, kızlarda 9-10 yaşlarında, erkeklerde ise 11-12 yaşlarında başlar. Bu süreçte boy artışı, fiziksel gelişim ve hormonların dengelenmesi gibi değişimler meydana gelir. Ancak psikolojik gelişim bununla sınırlı değildir; beynin olgunlaşması ve cinsel kimliğin tam anlamıyla şekillenmesi 22-23 yaşına kadar devam eder." ifadelerini kullandı.
Cinsel kimlik gelişiminin 20'li yaşlara kadar devam etmesi nedeniyle cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan çocuklara hemen cinsiyet değiştirici veya hormonal tedavilerin başlanmasının doğru olmadığını vurgulayan Büyükgebiz, cinsel kimliğin sadece verilen hormonlarla belirlenmediğini, sosyal çevrenin de bu noktada önemli olduğunu anlattı. Büyükgebiz, cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan çocuğa hemen hormonal müdahalede bulunmanın bilimsel açıdan doğru bir yaklaşım olmadığını savundu.
Büyükgebiz, ailelerin bu tarz problemlerle karşılaşmaları halinde aceleci karar almaması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Örneğin, bir erkek çocuğu 'Kızlardan hoşlanmıyorum, erkeklere ilgi duyuyorum.' dediğinde, ona hemen östrojen verilmesi ya da testosteronunun baskılanması çok yanlış olur. Çünkü ergenlik süreci boyunca bireyin kendini keşfetmesi devam eder ve bu süreç 22-23 yaşına kadar değişebilir. Bu ilaçların yanlış kullanımı geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açabilir. Çünkü hormonlar, sadece cinsiyeti değil, vücuttaki birçok biyolojik süreci etkiler. Ergenlik döneminde yapılan hormonal müdahaleler, bireyin hem fiziksel hem de psikolojik gelişimini derinden etkileyebilir. Bu yüzden, cinsiyet gelişimini durdurucu veya değiştirmeye yönelik ilaçların kullanımı için bilimsel kriterlerin çok sıkı şekilde belirlenmiş olması gerekir."
Özellikle salgın sürecinde sosyal medyada bu konuyla ilgili içeriklerin yaygınlık kazanmasıyla bilinçsiz kullanımın arttığının ancak bu ilaçların bilimsel ve tıbbi kriterlere uygun kullanılmaması halinde geri dönüşü olmayan problemlere yol açabileceğinin altını çizen Büyükgebiz, Sağlık Bakanlığının son yıllarda bu konuda önlemler almaya başladığını ve önceden reçetesiz dahi temin edilebilen hormon ilaçlarının artık reçete olmadan satışının yasaklanmasının olumlu bir gelişme olduğunu dile getirdi.
- "Aşılar, kısırlığa yol açmaz"
Prof. Dr. Büyükgebiz dışarıdan alınan sebze ve meyvelerin hepsinde "doğal fitoöstrojen" bulunduğunu özellikle çilekte, bazı aktar ürünlerinde, keçiboynuzunda ve en çok soyada yüksek miktarda fitoöstrojen bulunduğunu bildirerek, "Bu maddeler uygun dozlarda alındığında, özellikle erişkinler için faydalı olabilir. Örneğin, Uzak Doğu ülkelerinde soya tüketimi oldukça yüksektir ve bu bölgelerde prostat ve meme kanseri oranlarının daha düşük olduğu görülmüştür. Sebze ve meyvelerde doğal olarak bulunan fitoöstrojenler tek başına büyük bir sorun yaratmaz. Ancak eğer o ürünler, kimyasal atıklara maruz kalmış bir toprakta yetişmişse veya üretim aşamasında hormon ya da pestisit yüklemesi yapılmışsa, bu durumda tehlike çok daha büyük hale gelir." ifadelerini kullandı.
Çocukların bu konuda erişkinlerden farklı olduğunu ve özellikle ergenlik öncesinde vücuttaki doğal hormon seviyeleri oldukça düşük olduğu için dışarıdan alınan bu östrojen etkili maddeler zararlı olabileceğini kaydeden Büyükgebiz, bu maddelerin alınmasının erken ergenliğe ve erkek çocuklarında meme büyümesine yol açabileceğini söyledi.
Büyükgebiz, sebze veya meyvelerin yüksek miktarda pestisit içermesi halinde hormon bozucu etki yapabileceğini bildirerek, "Öncelikle üreticilerin bilinçli hareket etmesi, pestisit kullanımını kontrol altına almaları şart. Ancak tüketiciler de bilinçli tüketmeli. Sebze ve meyveler çok iyi yıkanmalı, plastik kaplar mikrodalgaya konulmamalı. Özellikle yumuşak plastikler ısıyla birlikte zararlı kimyasalları gıdaya geçirebilir." diye konuştu.
Aşıların kısırlığa yol açacağı ile ilgili iddiaların yaygınlık kazandığını ancak bunun gerçek dışı olduğunu belirten Büyükgebiz, kısırlığa yol açan maddelerin, gıdalarla, solunum yoluyla ya da cilt temasıyla vücuda giren östrojenik etki yapan kimyasallar olduğunun altını çizdi.
Büyükgebiz, aşıların, bağışıklık sistemini güçlendirmek ve bulaşıcı hastalıkları önlemek için geliştirilmiş bilimsel ürünler olduğunu ve kısırlık yapıcı bir etkisi olmadığını belirterek, sözlerini şu şekilde tamamladı:
"Aşı karşıtlığı büyük bir sorun haline geldi. Aşı karşıtlığı nedeniyle ülkemizde ve dünyada daha önce neredeyse tamamen ortadan kalkmış hastalıklar yeniden görülmeye başlandı. Örneğin, çocuk felci (polio) yıllarca görülmemişti ancak son yıllarda aşılanma oranlarının düşmesi nedeniyle yeniden ortaya çıkma riski oluştu. Aynı şekilde tüberküloz ve kızamık gibi hastalıklar da tekrar artış göstermeye başladı. Hatta bazı bölgelerde çiçek hastalığı vakalarıyla ilgili yayınlar yapılıyor."