Ekonomi

DenizBank 435 milyon dolarlık seküritizasyon kredisi sağladı (2)

DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş:
- "Benim tabirimle 'zombi firmalara', herhangi bir üretime katkı şansı kalmamış firmalara desteğe devam ederseniz, bu ekonomiye katkı sağlamaz, zarar verir. Biz bankalar olarak, kaynakların akılcı dağılımına aracılık eden kurumlarız. Bunu yapmazsak, kötüde kredi tutup, iyiye kredi vermezsek fonksiyonumuzu ifa ve icra edemeyiz" - "Tarım sektörünün en önemli sorunu 'tarladan sofraya' dediğimiz zincirin çok uzun, çetrefilli, maliyetli ve verimsiz olmasıdır. Bütün hadise bu zinciri kısaltmak" - EBRD Başkan Yardımcısı Jürgen Rigterink:
- "TL'nin yükselen piyasalar arasındaki en güçlü para birimi olduğunu biliyoruz ve Türkiye pazarına olan güvenin geri geldiğini görüyoruz" - "Bu yıl 1,5 milyar avroyu geçen bir tutarda bir destek sağlamak istiyoruz. Bu EBRD için çok iddialı bir hedef"

İSTANBUL - DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, üretime katkı şansı kalmamış firmalara desteğe devam edilmesinin ekonomiye katkı sağlamadığını, aksine zarar verdiğini belirterek, "Biz bankalar olarak, kaynakların akılcı dağılımına aracılık eden kurumlarız. Bunu yapmazsak, kötüde kredi tutup, iyiye kredi vermezsek fonksiyonumuzu ifa ve icra edemeyiz. Doğrudur, problemli kredileri bilançolarımızda görüyorsunuz ama güzel olan şu; sermaye yeterliliğimiz, likiditemiz, bunları karşılamak üzere karımızdan koyup provizyon olarak ayırdığımız tutarlar dünya ölçeklerinin de üzerinde. Bu bakımdan bankacılık sektörümüz sağlam." dedi.

Ateş, DenizBank'ın 435 milyon dolarlık seküritizasyon kredisi temin etmesine ilişkin düzenlenen çevrim içi basın toplantısında basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Kredi maliyetinin daha düşük olup olamayacağına ilişkin soruya Ateş, bu işleme başladıklarında ülke risk pirimi göstergesinin (CDS) 600 baz puan seviyelerinin üzerine çıktığını, vadenin de 7 yıl gibi uzun bir süre olduğunu anlattı.

Ateş, fiyat istikrarının sağlanması ve enflasyonda tek hanelere gelinmesi halinde, faizlerin de düşeceğini ifade ederek, "Şu anda açıklıkla söyleyeyim, bu dönemde vade ve fiyat olarak temin edilmiş en avantajlı kredi oldu. İleriye dönük risk priminin düşmesi, enflasyonun ve ona paralel iç faizlerin düşmesi, dışarıdan ülkemize teveccüh gösteren yatırımcıların faizlerini de düşürecektir. Burada kar gayesi güdülüyor da diyemem. Buradaki olay yeşil enerji ve kadınların çalışma hayatına katılması gibi ulvi gerekçeler. Bu bakımdan biz çok mutluyuz." diye konuştu.

Tarıma DenizBank'tan açık çek

Hakan Ateş, bankanın tarım konusundaki hedeflerine ilişkin bir soru üzerine bu alana büyük önem verdiklerini söyledi. Tarımın kendine özgü sorunları olduğunu belirten Ateş, "En önemli sorunu da 'tarladan sofraya' dediğimiz zincirin çok uzun, çetrefilli, maliyetli ve verimsiz olmasıdır. Bütün hadise bu zinciri kısaltmak." dedi.

Bu süreçlerin geriye dönük entegrasyonla çok iyi organize edilmesi gerektiğini vurgulayan Ateş, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Çiftçimizin üretimini orada yarattığı katma değer paylaşımında ağırlıklı olarak çiftçiye verebilecek organizasyonları kurmamız lazım. Birliklerimiz var, kooperatiflerimiz var, bunların hepsi vaka. Çiftçilerimizin ihtiyaç duyduğu girdileri, dövizden daha çok kendi yerel paramıza dönmesini sağlamamız lazım. Özellikle tohumda yerli-milli tohuma dönme gibi çok önemli kurgular ve çabalar var. Bunları en azından yurt dışından temin ettiklerimizle dengelememiz lazım ki döviz dalgalanma ve şoklarında tarımı mağdur etmeyelim."

"Burada DenizBank'tan tarıma bir açık çek var diyebilir miyiz?" sorusu üzerine Ateş, "Katiyetle açık çek. Ticari değeri olan 130 endüstriyel ürünün kitabını yaptık, onların eğitimini veriyoruz." ifadelerini kullandı.

Bankacılık sektörümüz sağlam

Hakan Ateş, salgın döneminde finansal açıdan zorluk yaşayan firmalara ilişkin soru üzerine, her krizde belli ekonomik kayıpların ve firma kayıplarının yaşandığını söyledi.

Krizden çıkışın, katma değeri olan ve üreten firmalara destek vermek şeklinde olması gerektiğini savunan Ateş, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Benim tabirimle 'zombi firmalara', herhangi bir üretime katkı şansı kalmamış firmalara desteğe devam ederseniz, bu ekonomiye katkı sağlamaz, zarar verir. Günün sonunda kaynağımız sınırlı. Eğer kötü olan firmada kaynağınızı tutar ve onu likidite etmezseniz, tahsilatla ekonomiye geri kazandırmazsanız, çok iyi fikri ve projesi olan, katma değer sunacak firmalara da kredi arz edemezsiniz. Biz bankalar olarak, kaynakların akılcı dağılımına aracılık eden kurumlarız.

Bunu yapmazsak, kötüde kredi tutup, iyiye kredi vermezsek fonksiyonumuzu ifa ve icra edemeyiz. Ancak buraya bir parantez açayım; salgın paradigmayı değiştirdi. Örneğin herkesin kuyruk olduğu çok iyi bir restoran şu anda kapalı. Batıralım mı yani onu? Tabii ki destekleyeceğiz ama buradaki seçimi iyi yapmamız lazım. Bu her ekonomik ölçek için geçerli. Bu anlamda sadece bizde değil, tüm dünyada bir sürü önlem alındı."

Ateş, sorunlu kredi haline dönüşme süresinin 90 günden 180 güne çıktığını aktararak, "Şunu mutlulukla söylemeliyim ki, orada bizim 90-180 arasında beklediğimizin daha altında bir eğilim var. Kaldı ki hane halkı da bu anlamda çok daha borcuna sadık. Beklediğimiz aşırı bir büyüme olmadı. Ona göre tedbir aldığımız ve provizyon bütçelerimizi ayarladığımız halde, onun tamamını kullanmadığımızı mutlulukla ifade ediyorum." diye konuştu.

"Dünyada bizden başka 4 para birimi ile çalışan bir bankacılık bilmiyorum" diyen Ateş, şunları kaydetti:

"Bizde dolar, avro, TL ve altın/gümüş var. Benim mevduatımın yüzde 15-20'si altın-gümüş. Hane halkından, bireyselden geçen yıl sonundan bu yana , 1,5-2 aylık dönemde 4 milyar liranın üzerinde TL'ye bir dönüş olmuş. Yeni mevduat artışlarının daha ziyade TL'ye gittiğini görüyoruz. Bunlar güzel haberler. Büyümemizi 2020'de sıfırın üzerinde tamamladık. İlk çeyrek için yüzde 5-6, yılın tamamında ise yüzde 3-4 gibi rakamlar konuşuluyor. Gerçi bu büyümenin enflasyona doğru gitmemesi lazım, aksi halde faizleri düşüremeyiz ve sıkıntımız çok olur. Türkiye çok dinamik ve inanılmaz bir KOBİ gücü var. Özetle, sorunlu kredileri bilançolarımızda görüyorsunuz ama güzel olan şu; sermaye yeterliliğimiz, likiditemiz, bunları karşılamak üzere karımızdan koyup provizyon olarak ayırdığımız tutarlar dünya ölçeklerinin de üzerinde. Bu bakımdan bankacılık sektörümüz sağlam."

Türkiye'ye güvenin geri geldiğini görüyoruz

EBRD Başkan Yardımcısı Jürgen Rigterink de gelen sorular üzerine, Türkiye'ye yönelik piyasa hissiyatının büyük ölçüde değiştiğini gördüklerini belirterek, "TL'nin yükselen piyasalar arasındaki en güçlü para birimi olduğunu biliyoruz ve Türkiye pazarına olan güvenin geri geldiğini görüyoruz. Bu işlem bizim için yalnızca bir bankaya yatırım değil, ayrıca reel ekonomiye erişmenin ideal bir yolunu teşkil ediyor. Bu sayede kaynak; kadın girişimciler, daha küçük ölçekteki girişimciler ve yenilenebilir enerji verimliliği için kullanılacak. Son günlerde Türkiye'den gelen haberlerin de bu gelişmelere paralele olduğunu gördük. Türkiye'de bu konuların daha da gündeme geldiğini görüyoruz ve enerji sektörüyle ilgili gelişmeleri takip ediyoruz. Buna paralel bir işlem gerçekleştirmekten de memnuniyet duyuyoruz. " değerlendirmelerinde bulundu.

Geçen yıl Türkiye'ye toplam 1,7 milyar avroluk yatırım yaptıklarını ve toplam yatırım portföyünün şu an 7 milyar avronun üzerinde olduğunu dile getiren Rigterink, "Aslında bu yıl için yatırım hedefi koymuyoruz. 'Ülkenin ekonomisini nasıl en iyi şekilde destekleyebiliriz?' diye bakıyoruz. Partnerlerimizi dikkate alıyoruz ve bu yıl (Türkiye'ye) 1,5 milyar avroyu geçen bir tutarda bir destek sağlamak istiyoruz. Bu EBRD için çok iddialı bir hedef." dedi.

Rigterink, kendilerinin ekonomiyi uzun vadeli desteklediklerini vurgulayarak, "Bazen bankalardan güneş varken şemsiye verildiğine dair şikayetler alırız, 'yağmur varken şemsiyeyi alıyorsunuz' derler ama biz böyle yapmayız. Biz Türk ekonomisine yatırım yapmaya devam edeceğiz. Mevcut yatırım iklimi ve TL'nin gidişatı bizim için de daha kolay yatırım yapılabilir bir hale getiriyor ortamı." ifadelerini kullandı.

(Bitti)Kaynak:AA