CDP Türkiye 10. Yıl İklim Değişikliği Konferansı
İSTANBUL - Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Gigin, gittikçe artan bir frekansta ve daha büyük etki bırakan salgınlar yaşamaya başladıklarını belirterek, "Bu salgınların sebebi doğa-insan dengesinin bozulması, dünyanın biyoçeşitliliğinin hoyratça kullanılması. Sonuç olarak salgınlarla ve afetlerle karşı karşıya kalıyoruz." dedi.
İSTANBUL - Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Gigin, gittikçe artan bir frekansta ve daha büyük etki bırakan salgınlar yaşamaya başladıklarını belirterek, "Bu salgınların sebebi doğa-insan dengesinin bozulması, dünyanın biyoçeşitliliğinin hoyratça kullanılması. Sonuç olarak salgınlarla ve afetlerle karşı karşıya kalıyoruz." dedi.
Garanti BBVA'nın ana destekçisi, Deloitte Türkiye'nin rapor sponsoru olduğu, CDP Türkiye'nin yıl boyunca yürüttüğü çalışmaların paylaşıldığı CDP Türkiye 10. Yıl İklim Değişikliği Konferansı, bu yıl online ortamda gerçekleştirildi.
Çalışmalarını Sabancı Üniversitesi çatısı altında yürüten CDP Türkiye'nin düzenlediği konferans kapsamında düzenlenen Liderler Paneli'nde konuşan Gigin, çevre hareketinin Türkiye'de TEMA ile başladığını, bu kıvılcımın Avrupa'ya Türkiye'den gittiğini söyledi.
CDP Türkiye'yi 2010'dan beri takip ettiklerini, iklim değişikliğiyle mücadelede uzun süredir bu organizasyonun içinde olduklarını dile getiren Gigin, Tekfen'in iklimle mücadeledeki faaliyetlerinden bahsetti.
Gigin, bu alanda ilk raporlarını 2016'da verdiklerini kaydederek, uzun süren çalışmalar ve faaliyetler sonrası iklim değişikliğiyle mücadelede istedikleri noktada olduklarını bildirdi.
İnsanoğlunun doğaya verdiği zararlardan bahseden Gigin, "Gittikçe artan bir frekansta ve daha büyük etki bırakan salgınlar yaşamaya başladık. Bu salgınların sebebi doğa-insan dengesinin bozulması, dünyanın biyoçeşitliliğinin hoyratça kullanılması. Sonuç olarak salgınlarla ve afetlerle karşı karşıya kalıyoruz." diye konuştu.
Türk şirketler iklim değişikliğinde karar alınca hızlı adımlar atabiliyor
Migros Ticaret AŞ İcra Başkanı Özgür Tort ise, iklim hassasiyetinin Migros'ta ilk günden itibaren bulunduğunu kaydederek, geçmişte bu alanda yapılan faaliyetler hakkında bilgi verdi.
CDP Türkiye gibi organizasyonların güçlenmesinin öneminden bahseden Tort, bu bilincin şirketlerde kök salması için özel çaba gerektiğini söyledi.
Migros olarak sosyal, ekonomik ve çevresel 12 temel başlıkta sürekli yollarını çizmeye devam ettiklerini dile getiren Tort, perakendecilere iklim değişikliğiyle mücadele tavsiyesinde bulundu.
Tort, "Şirketlerde yöneticilerin kendi iradeleriyle karar almaları durumunda aksiyona geçilmesi kolay oluyor. Özellikle Türk şirketlerin bu konuda hızlı adım atabildiğini görüyoruz." dedi.
Gıda perakende sektörünün iklimle mücadelede çok yapısal bir rolünün bulunduğunu vurgulayan Tort, Migros'un satışlarının yüzde 77'sinin tarımsal ürün olduğunu, günlük hayatın her aşamasında bunu yaşadıklarını söyledi.
İklim değişikliğiyle mücadelede iddialı ve agresif hedefler koyduk
Tort, bu nedenle iklim değişikliğiyle mücadelede iddialı ve agresif hedefler koyduklarının altını çizerek, Migros olarak karbon ayak izinde yüzde 26,6 azalma sağladıklarını bildirdi.
Özgür Tort, "Bu alanda çok müthiş bir noktadayız. 2014'e göre eş mağazalarda elektrik tüketiminde yüzde 16 gibi bir tasarrufumuz var." dedi.
Soğutucu dolaplarının enerji giderinden bahseden Tort, bu alanda elektrik ve soğutucu gaz yerine ürünleri suyla soğutmayı hedeflediklerini bildirdi
Tort, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yürüttükleri projelerden bahsederek, "Migros mağazalarında müşteriye verilen poşet miktarı yüzde 75 azaldı. Bu, müthiş bir gelişme." açıklamasında bulundu.
İklim değişikliğiyle mücadelede ilgili bakanlıklarla önemli çalışmalar yürüttüklerini ve bu projeleri sürdüreceklerini dile getiren Tort, "Üretilen gıdaların 3'te biri çöpe gidiyor. Bu çöpe giden gıdalar da dünyadaki su tüketiminin 4'te birine mal oluyor. Burada alınacak aksiyonun sağlayacağı verimin farkındalığını artırmamız lazım. Migros olarak 2030'a kadar tedarik zincirimizdeki gıda imhasını yarı yarıya azaltmayı hedefliyoruz." dedi.
- 54 şirket raporlamaya dahil oldu, bir önceki seneye oranla yüzde 13 artış yaşandı
Konferans kapsamında "CDP İklim Değişikliği & Su Programı 2019 Türkiye" sonuçları da açıklandı.
Buna göre, CDP Türkiye İklim Değişikliği Programı'nın 10'uncu yılında toplamda 54 şirket raporlamaya dahil oldu ve bir önceki seneye oranla yüzde 13'lük bir artış kaydedildi.
CDP Su Programı'nın Türkiye'deki 5'inci yılında ise toplamda 32 şirket CDP Su Programı kapsamında raporlama yaparken, geçen seneye oranla bu yıl yanıt veren şirketlerin oranı yüzde 19 arttı.
Türkiye'de CDP'nin küresel derecelendirme metodolojisine göre yüksek derecelendirme notu alan şirket sayısında artış yaşandı. Bu da Türkiye'de sadece raporlama yapan şirket sayısının değil, yapılan raporlamanın kalitesinin de yıldan yıla arttığını gösterdi.
Türkiye'deki tüm şirketler iklim değişikliğini iş stratejilerine entegre ettiklerini raporlarken, açıklanan rapor, Türkiye'deki şirketlerin, bilime dayalı hedef belirleme, karbona fiyat biçme veya yenilenebilir enerji hedefleri belirleme gibi iklim ile ilgili gelişmiş inisiyatiflere dahil olma konusunda dünyadaki gelişen trendlerin gerisinde kaldığını gösterdi.
- Türkiye'de kurum içi karbon fiyatlandırması yapan şirketlerin oranında yükseliş yaşandı
Türkiye'de kurum içi karbon fiyatlandırması yapan şirketlerin oranında yükseliş yaşanırken, buna göre dahili karbon fiyatlaması yapan şirketlerin oranı 2018'de yüzde 18 iken 2019'da yüzde 27'ye yükseldi.
İklim değişikliğinin yarattığı risk algısının Türkiye'deki şirketler için oldukça yüksek olduğu belirlenen raporda şu bilgiler yer aldı:
"Yanıt veren şirketlerin neredeyse tamamı yüzde 90'ı işletme üzerinde önemli finansal ya da stratejik etki potansiyeli olan iklim risklerini belirlemişken, yüzde 78'i ise iklimle alakalı potansiyel fırsatları belirlemiş durumda.
Türkiye'deki çoğu şirket etkili iklim değişikliği yönetimi ve iklim değişikliği stratejilerinin iletişimi gibi konuların itibarları açısından önemli olduğunun farkında. Şirketlerin raporladıkları iklim ile bağlantılı risklerin arasında 'itibar' yüzde 94 ile başı çekiyor.
Türkiye'deki şirketlerin yüzde 88'i raporlama yılında aktif olarak en az bir emisyon azaltım girişiminde bulunmuş. Şirketlerin yarısından fazlası, yüzde 53'ü bu girişimlerin enerji verimliliği süreçleriyle ilgili olduğunu bildiriyor.
Türkiye'deki hemen hemen tüm şirketler, yüzde 96'sı enerji tüketim miktarlarını raporlamakta. Bu şirketlerin yüzde 41'i yenilenebilir enerji kaynaklarını da raporluyor.
CDP aracılığıyla raporlama yapan şirketlerin önemli bir kısmı, yüzde 94'ü tüm operasyonlarında kullanılan suyun yarısından fazlasını ölçüyor ve izliyor ancak sadece yüzde 45'i kilit tedarikçilerinin su kullanımı, su riskleri ve su yönetimini raporlamasını talep ediyor.
Yanıt veren şirketlerin yüzde 48'i su tüketiminin bir önceki yıla göre daha düşük olduğunu ölçerken, şirketlerin yüzde 26'sı tüketimde bir artış raporlamış.
Şirketler su sorunları nedeniyle finansal risklerle karşı karşıya kalıyor. Raporlama dönemi boyunca Türkiye'deki şirketlerin yüzde 32'si su ile ilgili bir sorun yaşadığını kaydetmiş ve bu sorunların büyük kısmı sel veya kuraklık olarak raporlanmış."
- Şirketlerin yüzde 90'ı suyla ilgili konuları kurumun uzun vadeli stratejik iş planlarına entegre ediyor
Öte yandan, Türkiye'deki şirketlerin yüzde 65'i nehir havzası seviyesinde risk değerlendirmesini yapıyor ve yanıt veren şirketlerin yüzde 90'ı da yerel toplulukları su riski değerlendirmesi sürecinde dikkate alıyor.
Şirketler su konusunun en önemli risk faktörlerinden biri olduğunu ve bu nedenle konunun yönetim kurulu düzeyinde ele alındığını raporlasalar da su meselesi henüz tam anlamıyla performansla ilişkilendirilmiş durumda bulunmuyor.
Şirketlerin yüzde 90'ı suyla ilgili konuları kurumun uzun vadeli stratejik iş planlarına entegre ediyor, yine yüzde 90'ı su risklerini daha iyi yönetmek için şirket çapında su ile bağlantılı amaç ve hedefler belirlemiş durumda bulunuyor.Kaynak:AA