Paralel Evrenler Teorisi

Paralel Evrenler Teorisi

Yaşadığınız hayatta başrolü kim oynuyor… Kimi zaman kendi hayatınızda figüran gibi hissediyor neden orada değil de burada? ya da niye ben demekten alamıyoruz kendimizi. Seçimler başımıza gelecekleri belirliyor. Ya ötekini seçseydim ne olurdu? düşüncesi yerli yersiz zihni meşgul edebiliyor. Her karar verme anında çatallanan ve her yeni yönde eşzamanlı ilerleyebilen bir başka siz düşünün.

Örneğin
bu satırları okumaktan şu anda cayan ve başka bir işe yönelen bir siz. Bu durumda yaptıklarınız değişir çevrenizdekiler uzam ve zaman da size göre yeniden tanımlanır. Bu bambaşka bir evren tanımına giriştir değişen siz her yeni karar da başka bir küçük evreni inşa etmektedir. Zamanın işleyiş yönünde belirginleşen koşutluk ayrıca bütün fizik kuralları ile perçinlenerek işler. Gördüğümüz duyumsadığımız algıladığımız yegâne büyük evrenin yanında hiç denenmemiş ama izlenimleri bellekte yer eden ve yaşayan küçük evrenler. Ve biraz sonra birbirinden bağımsız ama paralel devam eden bu sayısız evrenlerden geçebildiğinizi hayata oradan devam edebildiğinizi düşünün.

Bazı dinler ve filozoflar tarafından sıkça tekrarlanan görülebilir evrenin ötesinde başka evrenler olduğu savı insanlık için çok yeni bir düşünce değil. Havası suyu kimyası fiziği başka kanunlarla perçinlenmiş evrenler uzun zamandır anlatılıyor. Dinler ve öğretiler tarihi inanması güç kurallarla inşa edilmiş evren çağrışımları ve tasvirleriyle dolu. Cennetler Cehennemler Olympuslar Valhallalar ve benzeri alternatif imgelerin yapı taşını bu dünyadakinden çok farklı maddeler oluşturuyor.

Paralel evrenler tanımı ilk kez Amerikalı fizikçi Hugh Everett tarafından ortaya atıldı. Zaman içinde kuantum mekaniğinin ilginç çok popüler ve bilimsel platformlarda çok tartışılan kuramlarından birisi oldu. Kimi zaman bağımsız ve farklı hiçbir şekilde birbiriyle etkileşime girmeyen çok sayıda evrenin varlığı öngörüldü. George Mason Üniversitesinden Dr. Robin Hanson gibi bilim adamları ise paralel evrenlerin aslında sanılanın aksine birbirlerinden bağımsız olmadığı birbirleriyle etkileşimde olduğunu öne sürdü. Evrenlerin birbirleriyle etkileşime geçtiği hallerde ise küçük evrenler parçalanıyor ya da büyüğü tarafından yutuluyordu örneğin ısının aniden yükselmesi sonucunda küçük evrenin yanması dinsel betimlemelerdeki kıyameti çağrıştırıyordu.

Kuantum mekaniği bilim tarihinde çift yarık deneyi olarak bilinen deneyde fotonun dalga mı yoksa parçacık mı olduğunu belirleyen şeyin gözlemcinin bilinci olduğunu söyler. Bir olgunun potansiyel durumdan işler hale gelmesi ve gerçekleşmesi katılımcının varlığı ile mümkün olabilir. Sistemin fiziksel özelliklerinde herhangi bir değişim olmaz değişim sadece bu özelliklerin potansiyellik ve güncelliğinde ortaya çıkar.

Fizikçi Jack Sarfattiye göre gözlemcinin fikri birçok olguyu açıklayabilir. Örneğin bir sıvı veya gazdaki parçacıklar durmadan ileri geri hareket eder. Ona göre parçacıkların bir oraya bir buraya çarpmasının asıl nedeni katılımcıların zihinsel etkinlikleridir.

Teorik fizikçi Roger Penrose insan bilincinin nesneleri nasıl etkilediğini şöyle açıklıyor
Her gözlemcinin bilinç durumu ikiye ayrılır kabul edildiğine göre her bir gözlemci iki kez var olacak her var oluşunda farklı deneyimler edinecektir Gerçekte yalnızca gözlemci değil içinde yaşadığı tüm evren dünyayı her ölçmesinde en az iki parçaya ayrılır. Böyle bir parçalanma yalnız gözlemcilerin ölçümleri nedeniyle değil genelde kuantum olaylarının makroskopik büyümesi nedeniyle tekrar tekrar oluşur ve bu şekilde oluşan evren dalları çılgınca dal budak salmaya başlar.

Birden çok olası evrenin öngörülen kümesi çoklu evrenler adlı bir teoriyle ifade ediliyor. Çoklu evrenin yapısı her evrenin kendi doğası ve birbirleri arasında kurulu çeşitli ilgiyle beliriyor.

Çoklu evren tanımı fizik felsefe kurgu ve kısmen bilim kurgu alanlarında hipotezlerle ifade edilir. İlk defa William James tarafından kullanılan terim bilimkurgu yazarı Michael Moorcock tarafından yaygınlaştırıldı. Aynı tanım çoğu zaman alternatif evrenler paralel dünyalar paralel evrenler biçiminde de kullanılıyor.

Max Tegmarka göre başka evrenlerin varlığı kozmolojik gözlemlerle doğrudan ilişkili. Tegmark kozmik gözlemlerin sunduğu verilerin başka evrenlerin varlığını çıkarsama ve tanımlamada biricik yardımcı olduğunu söylüyor. Bugüne kadar girişilmiş bilimsel tanımlardan paralel evren düzeyleri adını verdiği bir sınıflama oluşturuyor.

İlk düzey açık çokluevren adıyla anılıyor. Kozmik genişleme ve evrenin sonsuza yönelimi bu düzeyde bağlayıcı varsayılan oluyor. Birebir kopyanız sizden ancak Hubble hacimleri kadar ötede yer alabilir.

Andre Lindenin köpük kuramı ikinci düzeyi oluşturuyor. Bu kabulde Kaotik genişlemede öteki canlı alanların başka fiziksel sabitleri boyut ve parçacık tanımları olabileceği öngörülüyor. Bu düzey ayrıca Wheelerın düzenleyici evren teorisini de kapsıyor.

Hugh Everett in sayısız dünyalar kabulü üçüncü düzeyde yer alıyor. Kuantum mekaniği kuralları çerçevesinde tıpatıp benzeyen çoklu evrenler farklı hallerde var olabiliyor. Kuantumun genel kurallarına sıkı sıkıya bağlı bu kabul paralel evrenlerin en çelişik ifadesi olarak biliniyor.

Dördüncü düzeyde Tegmarkın mükemmel birlik kuramı yer alıyor. Öteki matematiksel yapılar başka bir fiziksel kökten eşitlikler verir. Bir bakıma matematiksel doğruluk fiziksel varlığın da delilidir. Bu durum fiziksel alışkanlıkların gözden geçirilmesini gözlemcinin algısını yeniden inşa etmesini zorunlu kılar. Stephen Hawkingin geliştirdiği M-teorisi bu düzeyde yer alır. Tegmarka göre bu noktadan sonra beşinci bir düzeyden bahsedilemez.

Her Şeyin Teorisiadıyla da bilinen evren kabulü M harfiyle (magic mysterious mother) büyülü esrarengiz ya da her şeyin bütün teorilerin anası olarak değerlendiriliyor. Hawking evrenin varlığını tek bir formülle açıklayacak kuramının henüz tamamlanmadığını bunun belki de ancak 21. yüzyılın sonuna doğru mümkün olabileceğini belirtiyor. Ancak formül tamamlandığında da Tanrının evren formülüne ulaşmış olacaklarını bu noktanın da insan aklının nihai zaferi olacağını vurguluyor.

M-Teorisine göre evren iki boyutlu branlarla kaplı. Bu branlar için üçüncü boyut branların frizbi plakları gibi içinde oradan oraya uçtukları ve hiç birbirlerine çarpmayacakları büyüklükte bir hiperuzay. Hiper ölçekte Üç boyutlu kütlecikler hiç fark edilmeden dört boyutlu bir uzaya dört boyutlu kütlecikler beş boyutlu bir uzaya giriyor. Hawkinge göre Gözlemleyebildiğimiz evren belki de hiperuzayda süzülen üç boyutlu bir brandan öte bir şey değil. Ve evrenimiz bu uzayın içinde yalnız değil sürekli yeni evrenler yeni branlar doğuyor.

kuantum üremesi denen bu olayda Hawking kuantum oluşumunu kaynayan sudaki hava kabarcığı oluşumuna benzetiyor. Bu kabarcıklardan bazıları patlıyor bazıları da içinde bulunduğumuz evren gibi esneyerek genişliyor.

Hawking sürekli bir üst boyuta geçen branlarla ilgili bu varsayımı biraz daha somutlaştıran hologram örneğini veriyor: Hologramlar iki boyutlu bir yüzeydir ama doğru açıdan bakıldığında üç boyutlu bir nesnenin görüntüsü fark edilebilir. Hologram levhasını kırdığınız ve parçalardan herhangi birini ışık altında incelediğiniz zaman içinde kodlanmış olan üç boyutlu nesnenin yine tamamı görülebilir.

Diğer bir söyleyişle daha çok boyut içeren bilgiler daha düşük boyuttaki bir yapının içine kodlanabilir. Öyleyse üç boyutlu dünyamızda gerçekleşen her şey aslında daha yüksek boyutlu bir dünya tarafından üretilmiş olabilir. Dahası paralel dünyaların yansımaları gözlemlenebilir. Ve sürüp giden yaşam bu yansımaların sadece biridir.

Hawkingin kuramının kehanet ve telepati gibi metafizik olduğu sanılan karanlık konuları da aydınlatacağı düşünülüyor. Tıpkı bir hologramda iki boyutlu yüzeyin her noktasında kodlanmış olarak bulunan üç boyutlu bilgilerin okunması gibi karanlıkta kalan birçok beceri açıklanabilecek.

Yaşamımız dünyalı olmayan yaratıklar tarafından oynanan bir oyun bizim de eğlence için. Üretilmiş hologram oyuncular olduğumuzu söylemek oldukça kolaycı bir yaklaşım. Bu yüzden neredeyse paralel evren çağrışımlı bütün eserlerde böylesi bir gönderme şu ya da bu biçimde yapılıyor. Kurgubilim başımıza gelecekleri yaklaşık olarak öngörebilmesi gayet doğal… Ancak kitaplar filmler ve benzeri ürünler geleceğin hangi yöntemlerle işlerlik kazanacağını önceden haber verdiğinde her zamankinden şaşırtıcı olabiliyor. Bilim açıklayıcı niteliğiyle geçmişin beslediği bütün efsaneleri mucizeleri ya da karanlık noktaları birer birer anlaşılır kılmak aydınlatmak için çalışıyor. İnsanlığın eriştiği nihai bilgi ki böyle bir sonuç varsa filmlerdeki kadar fantastik olmayacağı muhakkak. Çünkü başımıza geldiğinde her ne kadar kitapların fantasması olsa da bizim gerçeğimiz olacak