Türkiyenin Jeopolitik Konumu Önemi
Türkiyenin Jeopolitik Konumu Önemi
Türkiye'nin Jeopolitik Konumu ve Türk Dünyası adlı kitap, jeopolitik kuram, Türkiye ve Türk Dünyasının coğrafi konumu ve jeopolitik konumu, jeopolitik kaynaklı duyarlılıklar ve Türkiye'ye yönelik tehditler, jeopolitik gelişmeler, jeokültür tartışmaları ve Türk devrimi konu başlıkları altında beş bölümden oluşmaktadır. Kitapta, Jeopolitik kuramlar ile Türkiye'yi, Türk Dünyasını esas alan güncel jeopolitik sorunların incelemesi yapılmıştır.
Birinci bölümde; jeopolitik "Bir milletin milletler topluluğunun veya bir bölgenin mevcut coğrafi platform üzerinde, değişmeyen unsurları ve değişen unsurları dikkate alınarak, güç değerlendirmesi yapan, etkisi altında kaldığı o günkü dünya güç merkezlerini, bölgedeki güçleri inceleyen, değerlendiren hedefleri ve hedeflere ulaşma şart ve aşamalarını araştıran, belirleyen bir ilimdir." şeklinde tanımlanmış, stratejinin üç unsuru olan kuvvet, zaman ve mekan unsurları ile jeopolitiğin unsurları olarak benzerlikler kurulmuş, jeopolitik teorilerinden Kara Hakimiyet Teorisi, Deniz Hakimiyet Teorisi, Kenar Kuşak Teorisi ve Hava Hakimiyet Teorisi hakkında bilgi verilerek, bu teorilerin değerlendirilmesi yapılıp günümüzdeki geçerliliği incelenmiştir.
Ayrıca teorilerin uygulanan politikalara etkileri, güç merkezleri incelenerek jeopolitik-tarih ilişkileri değerlendirilmiştir.
İkinci bölümde; ülkelerin coğrafi konumları ile jeopolitik konumlarının farklı durumları açıkladığı, coğrafi konumun, ülke hudutlarının farklılaşmadıkça değişmediği, sık olmamakla beraber jeopolitik konumun ülke gücünün değişmesi halinde, bölge ve evrensel güç odaklarında değişikliklerin farklılaştığı vurgulanarak soğuk savaş dönemi sonrası evrensel değerdeki güçler ve bölgesel güçlerin belirginleştiği fakat bu güçlerin henüz ortaklıklar kurarak taraf oluşturamadıkları, yaşanan arayışlar döneminin istikrarsızlığın bütün rahatsızlıklarını gündeme getirdiği, dünyadaki etkili güçlerin istikrarsızlık ortamını kendi düşündükleri, kendileri için yararlı olacak şekilde önce düşünce alanında ve sonra da kamuoyu oluşturarak yönlendirmeye ve şekillendirmeye çalıştıkları belirtilmiştir. Bu kapsamda ABD, Almanya, Rusya, Japonya ve Çin'in durumları incelenmiştir.
Türkiye'nin coğrafi konumunun değişmediği halde jeopolitik konumunun SSCB'nin dağıldıktan sonra değiştiği ve bu oluşumun doğu ve batı kültürü ile uyumlu, çok güçlü bir kültüre; güçlü ekonomik, sosyal, politik ve askeri yapıya sahip olmamızı gerektirdiği vurgulanmıştır.
Orta Asya jeopolitik konumunun, yirminci yüzyıl politikalarını büyük ölçüde etkileyen jeopolitik teorilerde işgal ettiği yer, dağılan SSCB'den sonra Rusya Federasyonu ile gelişen Çin arasında oluşan boşlukta bulunuşu, bütün unsurları ile Türk kültür çevresine dahil bulunması yönleri ile büyük önem taşıdığı değerlendirilmiştir.
Üçüncü bölümde, beşeri ve coğrafi unsurlara dayalı jeopolitik tehdit kaynakları; "coğrafi yapı, coğrafi-jeopolitik konum", "hudutların yapısı, coğrafi bütünlük, coğrafi özellik", "evrensel güçler ve komşularla güç farkı", "tarihi olaylar", "tehdit eden odakların niyet ve amaçları", "iç yapının sebep olduğu tehdit ortamı" adlı sekiz başlık altında toplanmış ve her bir başlık Türkiye açısından değerlendirilmiştir.
Dördüncü bölümde, jeopolitik gelişmeler olarak asıl değişikliğin önce Doğu blokunun müteakiben SSCB'nin dağılması ile oluştuğu ve bütün ülkelerin yeni şartları tam olarak değerlendiremediği, henüz yeni durumla ilgili fikir jimnastiği yaptıkları, bağımsızlıklarını kazanan ülkeler arasında da sürtüşmelerin devam ettiği belirtilmiştir.
Doğu Avrupa'da, Balkanlar'da, Kafkasya'da, Orta Doğuda ve Orta Asya'da oluşan beş büyük boşluktan sadece Doğu Avrupa'daki boşluğun, NATO ve AB şemsiyesi altına alınarak istikrara kavuşma yolunda olduğu diğer dört boşluğun Türkiye'nin coğrafi ve siyasi ilgi alanında olduğu, bu durumun Türkiye'nin duyarlılığını büyük ölçüde arttırdığı, jeopolitik konumunu çok özel kıldığı, sorunlarını çeşitlendirdiği ve zorlaştırdığı değerlendirilmiştir.
Orta Asya coğrafyasının coğrafi bütünlükten yoksunluğu, tarih boyu bölgede kurulan Türk devletleri için olduğu gibi bugün bağımsızlıklarını almaya çalışan Türk Cumhuriyetleri için de bir zayıflık olduğu ifade edilmiş,Türkiye coğrafyası ile Orta Asya coğrafyasının farklı yerlerde bulundukları ve coğrafi bir bütünlük teşkil etmedikleri belirtilerek, gerek Türkiye coğrafyasının gerekse Orta Asya coğrafyasının güçlü ve zayıf yönlerinin çok iyi değerlendirilmesi ve buna göre uygun politikaların üretilmesi gerektiği, her iki coğrafya ile Kafkaslar ve İran'ın ortaklığa davet edilerek coğrafi bütünlüğün sağlanabileceği belirtilmiştir.
Beşinci bölümde, soğuk savaş sonrasındaki arayışlardan en önemli olanın, kültür farkına, uygarlık farkına dayandırılan bölünmeyi, taraf teşekkülünü ön plana çıkaran düşünceler olduğu belirtilmiştir.
Batılıların; kültürlerinin gereği olarak daima bir "öteki" yaratma ihtiyacında oldukları, soğuk savaş sonrası dönemde de çıkarlarını tehdit eden, bölgesel veya evrensel egemenliğine engel olması muhtemel olan, kendi koyduğu değer ölçüleri ile bağdaşmayan veya bağdaşmasını istemedikleri bir karşı taraf arayışı içerisine girdikleri, tarihi de karıştırarak Müslüman dünyanın bulunduğu değerlendirilmiştir.
Bu kapsamda, I. WALLERSTEİN, Samuel H. HUNGTİNTON, A. TOYNBEE, T. S. ELİOT, G. F. FULLER, I. O. LESSER, Clara Hollong WORTH'un görüşleri incelenmiştir.
Bu inceleme sonucunda, yukarıda belirtilen düşünür ve yazarların ortaya koydukları gerekçelerin sağlam gerekçeler olmadıkları, gerçek gerekçelerini ortaya koymadıkları, ifade etmedikleri belirtilerek, asıl amaçları ve belirttikleri görüşlerdeki yanlışlar yazar tarafından sıralanmıştır.
"Medeniyetler çatışması" görüşünün, dünya ulaştırma ve iletişiminin artmasının sebep olduğu ortak kültür değerlerinin yaygınlaşması ve güçlenmesi sonucu evrensel kültürün gelişmesi, kültürler arası fay kırığının gittikçe sığlaşması, farkların azalması olgusu ile Doğu-Batı arasında uyum arayan bir kültür atılımı olan, evrimleşerek devam eden, her çağda çağdaş olma amacına yönelik yapısı ile kültür farklarının yumuşatılmasına, uyumuna yönelik Türk Devrimini dikkate almadığı ifade edilmiştir.
Ayrıca Batı-Müslüman çatışmasını öngörenlere, Türk Devrimi ile getirilen iki kültür arasında uyum sağlama atılımının önemini anlamaya çalışmaları ve değerlendirmeleri tavsiye edilmiştir.
Jeopolitik kuramlar ve Türkiye'yi, Türk Dünyasını esas alan güncel jeopolitik sorunların üzerinde durulan kitabın incelenmesinin konu ile ilgili geçmişteki, günümüzdeki ve gelecekteki gelişmeleri kıymetlendirmemize ışık tutacağı değerlendirilmektedir.