ARABİSTAN

Asya kıtasının güney batısında bir yarımada. Batısında Kızıldeniz ve Akabe Körfezi, güneyinde Hint Okyanusu, doğusunda Umman Denizi ve Basra Körfezi, kuzeyinde Irak ve Ürdün yer alır. Kızıldeniz’i Hint Okyanusuna bağlayan Bab’ül-Mendeb Boğazı ile Afrika’ya yaklaşır. Toplam kıyılarının uzunluğu 9000 km, yüzölçümü 2.590.000 kilometrekaredir.

Arabistan’da; Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen olmak üzere yedi devlet yer almaktadır.

Fiziki Yapı
Arap Yarımadası, yüzey şekilleri bakımından Afrika kıtasının kuzey bölümüne benzer. Batı kıyılarının çoğu, birikintiler, lagünler (deniz kulakları) ve mercan teşekküleri sebebiyle denizden yanaşılamayacak haldedir. Bu kıyılardan itibaren iç kısımlara doğru genişliği yer yer 80-100 kilometreyi bulan kıyı düzlükleri bulunur. Kenar dağları, Tihame Dağı gerisinde dik yamaçlar halinde önemli yüksekliklere ulaşırlar. Yarımadanın en yüksek yerleri Yemen tarafında bulunur. Tihame (2750 m), kuzey batıda Hudhur (3140 m) ve güneyde Sabir (3600 m) belli başlı dağlardır. Dağlardan doğuya gidildikçe yavaş yavaş yükseklik düşer. Ancak fay basamaklarında eğim artar. Bundan dolayı Yemen ve Asir’den başka yerlerde deniz tarafından bakıldığında, bu kesimler yüksek dağ görünümündedir. İç kısımlarından bakıldığında ise kümbet ve alçak sırtlar şeklinde görülür.

Mekke’nin kuzeyinde ve Aden bölgesinde eski devirlerde püskürmüş genç volkanlar ve geniş lav örtüleri vardır. Bu dağlar arasında, bilinen en son püskürme 1256 yılında olup, Medine şehri bile lav seli tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Lavların örttüğü alanlar çöl halinde olup, iki bölgede geniş yer kaplarlar. Bunlardan bir tanesi, Akabe Körfezi kenarındaki dağlardan Hadramut’a kadar olan bölge; diğeri ise, Necd bölgesinde temel dağların bulunduğu bölümdür.

Yarımadadaki en önemli vadi, batıdan doğuya doğru uzanan Vadi-i Hadramut’tur. Yarımadanın batı bölümü, biri Yemen, diğeri Hicaz olmak üzere iki kısma ayrılır. Asıl Hicaz, kıyı düzlüklerini Necid platosundan ayıran kenar dağlardır. Ancak Kızıldeniz ile Necd arasında kalan Akabe körfezinin kuzey tarafındaki Mekke çevresine kadar uzanan bölgeye de Hicaz denilmektedir.

Arab yarımadasının merkez bölümü, yüksekliği bir çok yerlerde 1800 metreden fazla olan Necd dağları ve ortalama 1000 m yükseklikteki çöl bölgeleri ile kaplıdır.

Arabistan çölleri: Arabistan Yarımadasının yarısı çöllerle kaplıdır. Bu çöller çeşitli özellikler taşır ve değişik isimler alırlar. İç bölgelere doğru gidildikçe uçsuz bucaksız ve düz yaylalar ile çöller ve kumluklara rastlanır. Kuzeyde, uzunluğu 600, genişliği ise 300 km kadar olan Nufud çölü vardır. Buralarda develerin dahi zor yürüyebileceği kumluk yerler mevcuttur.

Çöllerde devamlı akan ırmaklar yoktur. Şiddetli akan sellerden meydana gelen sular vadilerden akarlar. Vadiler yılın büyük bir kısmında kuru bir akarsu yatağı olarak kalır.

Suriye Çölü: Suudi Arabistan'ın 30° kuzey kesimini kaplar. Batıdaki dağlık bölge sınırından Mezopotamya’nın batı sınırına kadar uzanır. Suriye Çölü çalılıklarla kaplıdır. Hurma ağaçlarının yetişmesine müsait bazı sulak yerleri vardır.

Dehna Çölü: Nufud Çölüne bitişiktir. Güneye doğru bir şerit halinde uzanır. Uzunluğu 600 genişliği ise 50 km kadar olup, kızıl kumlarla kaplıdır. Kum tepelerinin yüksekliği yer yer 100 metreyi aşmaktadır.

Rub’ul-hali Çölü: Güneyde büyük kum yığınlarının bulunduğu çöldür. Oldukça ıssız bir yerdir. Buralarda su olmadığı için bitki ve hayvanlara pek rastlanmaz.

Necd Çölü: Çöller arasında en sulak olanıdır. Hemen hemen bütün şehirler bu bölge etrafında toplanmıştır. Bu bölgelerde sulama yapılabildiği için geniş ölçüde hurma yetişir. Toprakları oldukça bereketlidir. Burası aynı zamanda petrol yatağı bakımından da zengindir. Son yıllarda büyük mikdarda petrol bulunmuş ve bunları işlemek için modern tesisler kurulmuştur.

Akarsular: Yüksek akışlı akarsuları azdır. Derin oyulmuş vadilere rağmen yağış güneybatıda fazla olduğu için buralarda ziraat yapılmaktadır. Bazı yerlerde sağanak yağmurdan dolayı meydana gelen sellerin oyduğu vadilerde, geçici akarsulara rastlanır. Akarsuları az olmasına rağmen, yeraltı suları boldur. Pekçok yerde kuyular kazılarak su elde edilir. Kuyu suları hafif ılık ve çok az tuzludur.

En çok kuyu Tayman vahasında bulunur. Basra körfezine doğru uzanan vadiler ise yeraltı sularının bol olduğu yerlerdir. Pekçok kuyu kazılmıştır.

İklim
İklimi dünyanın en sıcak ve kurak iklimlerinden birisidir. Geceyle gündüz arasındaki sıcaklık farkı yüksektir. Yağışlar güney kısımlarında nisbeten boldur. Fakat iç kısımlar hemen hemen hiç yağış almaz. Buralara çoğu seneler hiç yağmur düşmez. Bu sebeple düzenli akarsular yoktur. Dağlara düşen yağmurlar vahalarda yeryüzüne çıkarak bazı bitki türlerinin yetişmesini sağlar. İklimi müsait bazı bölgelerde tarım yapılır. Suudi Arabistan’a düşen yağmur 150 milimetreyi geçmez. Hicaz, Yemen dolaylarında ise yıllık yağmur mikdarı 500 milimetreye yaklaşır. Yazın çöllerde ısı çok yüksektir. Umman’a daha çok yağmur yağar, bazı kışlar kar yağdığı da olur.

Tabii Kaynakları
Petrol, altın ve inci ; Arabistan halkının geçimini sağlayan en önemli gelir kaynaklarıdır. Basra Körfezi kıyılarında 400 km uzunluktaki bir şerit boyunca uzanan topraklardan elde edilen petrol sayesinde Arabistan, Bahreyn Adaları, Kuveyt ve Katar büyük ölçüde zenginleşmiştir. Basra Körfezinden bol mikdarda inci elde edilir. Dünyanın en değerli incileri burada çıkar. Altın madenciliği, Arabistan’ın en büyük endüstrilerinden birisidir. Yabancı şirketlerin yardımıyla fazlaca altın elde edilir.

Ekonomi
Ziraat sulamayla yapılır. Ekili alanlar azdır. Yetiştirmiş oldukları ürünler ve mahsüller yeterli olmadığı için sebze ve meyva gibi yiyecek maddelerini dışardan satın alırlar.

Halkın başlıca gelir kaynağı hurmadır. Büyük alanlarda hurma yetiştirirler ve dışarıya satarlar. Yemen’in yüksek yerlerinde Moka kahvesi yetiştirilir ve ihraç edilir. Halkın ucuz kahve ihtiyacı ise, Brezilya’dan satın alınmak suretiyle karşılanır. Tarım ürünlerinden arpa, buğday, darı, susam, soğan, sebze, bakla, tütün, kayısı, badem, incir, üzüm gibi mahsüller yetiştirilir.

Hayvancılık genellikle bedeviler tarafından yapılmaktadır. Çok sayıda deve beslenir ve büyük bir kısmı dışarıya satılır. Taşımacılıkta yer yer eşek ve katırdan faydalanılır. Sığır, koyun ve keçiyi ihtiyaçları kadar beslerler. Kıyı kısımlarında balıkçılık yapılmaktadır.

Ulaşım, Arabistan’da eskiden olduğu gibi develerle sağlanmaktadır. Yeni yeni düz yollar yapılarak otomobille ulaşıma önem verilmektedir. Son senelerde demiryollarının önemi artmıştır. İkinci Abdülhamid Hanın, 1902 (H.1320)de yaptırdığı Hamidiye-Hicaz demiryolu Zerka'ya kadar işledi. Abdülhamid Han, Adana-Şam-Medine demiryolunu yaptırdığı zaman, başka memleketlerde bu kadar demiryolu yoktu. Riyad'ı Şam'a bağlayan Hicaz demiryolu, 1908'de Osmanlılar tarafından tamamlanmış, fakat Birinci Dünya Savaşında ağır hasara uğramıştır. Bazı yerlerinde ulaşım hava yolu ile yapılır. Deniz yolunu kullanan hacılar, Cidde limanından istifade ederler. Eski meşhur limanlar bugün kumlarla dolmuş ve canlılıklarını kaybetmişlerdir.

Nüfus ve Sosyal Hayat
Yarımadanın nüfusu otuz milyon civarındadır. En büyük yerleşim merkezleri; Mekke, Medine, Riyad ve Cidde'dir. Riyad'da ve Cidde'de nüfus bir milyondan fazladır. Yerli nüfusu Sami boyundan olanlar teşkil eder. Yaşayan ahalinin en ilgi çekicileri bedevilerdir. Göçebe hayatı yaşayan, sağlam, dayanıklı insanlar olan Bedeviler çok zor hayat şartları altında bile hayatlarını devam ettirirler. Geçimlerini deve, keçi, koyun gibi hayvanları beslemekle sağlarlar. Bazıları çadırlarda, bazıları da otu bol yerlerdeki konaklarda yaşarlar. Bedevi kabilelerini Şeyhler (Reisler) idare ederler. Bedevilerin kendilerine has bir hayat tarzları olup, yaşantıları gayet basittir. Giyinişlerine önem vermezler. Entari ve başlarına kefiye giyerler; bazıları ayakları çıplak olarak gezerler.

Tarihi
Müslüman Arapların tarihte büyük devletlerden birini kurmaları üzerine Arap kelimesi Arabistan’da yaşayan herkes için kullanılmıştır. Fakat çeşitli etnik grublar bulunduğundan, yarımadada yaşayanlara Arab yerine Arabistanlı demek yerinde olur.

İslamiyetten önce Arabistan: İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren Arabistan’da çok sayıda kabile yaşamıştır. Bunlar bazan birleşmişler bazan ayrılmışlardır. Güney Arabistan’da Main, Seba, Kataban ve Hadramut krallıkları kurulmuştur. Yerleşim yerlerinin verimli olmaması sebebiyle bu devletlerin gelir kaynakları daha çok ticarete dayalı idi. M.Ö. 2. asırda kurulan Himyer Devleti ile bölgede çarpışmalar olmuş, sükunet ancak M.S. 3. asırda sağlanabilmiştir. Altıncı asırda Güney Arabistan’ın idaresi Ebrehe’nin eline geçti. Bu asırda Mekke ve çevresine Kureyş kabilesi hakimdi. Zulüm ve vahşetler hüküm sürüyordu. Arablar kendi elleriyle yaptıkları putlara tapıyor, bunlara isimler koyuyor ve evlerinde bulunduruyorlardı. Putların en büyüğü Hübel, Mekke’de Kabe’nin içine konmuştu. Aya, yıldızlara, güneşe tapanlar da çoğunlukta idi. Cahiliyet devri olarak kabul edilen bu devir; karanlık, kaba ve vahşetlerle doluydu. Kız çocukları diri diri toprağa gömülürdü. Kumar, içki, zina son derece yaygındı. Bu devir; kötülüklerin en çok olduğu, eşi emsali görülmemiş suçlar, kötü fiillerin işlendiği kara bir devirdi.

İslamiyetten sonra Arabistan: Hazret-i Muhammed 610 yılında İslam dinini tebliğe başladı ve 13 yıl Mekke’de İslamiyeti yaydı. 622 yılında Allahü tealanın izin vermesi ile Medine’ye hicret etti. Orada İslam dininin esaslarına göre bir devlet kurdu. 630 yılında Mekke’yi feth etti. Mekke’den sonra Taif ve diğer bir çok kabilenin müslümanlara katılmaları neticesinde, Arap Yarımadasının tamamına yakını Müslümanların hakimiyetine girdi. İslamiyetin gelmesiyle cahiliye dönemi son bularak, kız çocukları diri diri gömülmekten kurtuldu. Kız kardeşle evlenmek kaldırılıp, zina, içki, kumar, faiz gibi cemiyetleri mahveden zararlı işler yasaklandı. Peygamber efendimizin 632 yılında vefatından sonra, hazret-i Ebu Bekir halife oldu. Onun zamanında fetihler devam ederek; Bahreyn, Irak’ın bir kısmı ve Suriye’nin bir bölümü fethedildi.

Hazret-i Ömer devrinde ise Irak, Suriye, Filistin ve Mısır alındı. Devletin bir çok müessesesi tanzim edildi. Hazret-i Osman devrinde de Afrika, Kafkasya, Horasan ve civarı fethedilerek devletin sınırları genişledi. Hazret-i Ali zamanında devletin başkenti Küfe’ye nakledildi. Emeviler devrinde İspanya fethedilerek, Fransa içlerine seferler yapıldı. Abbasiler devrinde ise İslam memleketleri imar edildi ve ilim yayıldı. Abbasilerden sonra Arabistan çeşitli İslam devletlerinin idaresine girdi. Nihayet 1517 yılında Yavuz Sultan Selim Han; Suriye, Mısır ve Arab yarımadasını Osmanlı idaresine dahil etti. Yüzyıllarca Arap Yarımadası Osmanlı idaresinde kaldı. On sekizinci asırdan itibaren İngilizlerin kışkırtmasıyla yer yer Vehhabi denilen bozuk inanışlı kimseler Necd bölgesinde isyanlar çıkardılar. Bu isyanlar Mısır valisi Mehmed Ali Paşa tarafından bastırıldı. Arab yarımadası 1845 yılında Mısır valiliğine bağlandı. Yirminci asrın başlarında İbn-i Su’ud, İngilizlerin desteğiyle Osmanlılara karşı ayaklandı ve Arab yarımadasının Osmanlı idaresinden çıkmasına sebeb oldu.

Birinci Dünya Savaşından sonra tamamen Osmanlı idaresinden çıkarak bugünkü şeklini aldı.