iş Ahlakı Verimliliği Doğrudan Etkiliyor
"Ben mükemmelim, ben olmasam işler yürümez" diyenlerin çok büyük bir yanılgı içinde oldukları ve insanların kendilerini işe değil, işi kendilerine nimet bilmesi gerektiği bildirildi.
Bir model insan tavrı olarak iş ahlakını değerlendiren Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Dursun Ali Tökel, insanın meşru kazanç dairesinde yapmış olduğu işin hakkını vermesi gerektiğini belirterek, "Yaptığım yanıma kar kalır" inancının insanı kötü olmaya iteceğini söyledi.
İş ahlakından kastın, müeyyidesini insanın kendisinin koymasıyla ilgili bir tutum olduğuna değinen Tökel, "Kanunlarla, cezai müeyyidelerle kontrol tam anlamıyla mümkün değildir. Onun için insanların bir iç muhasebesi olmalıdır. İş ahlakı, insanın kendi kendine, 'Yaptığım işin hakkını verebiliyor muyum?' diye sormasıdır. Yaptığı işin sonucundan kendisini sorumlu tutmayan insan egoist ve vurdumduymazdır. İşini yapan insan, karşısındaki insan yerine kendisini koymalı ve kendisi nasıl hizmet bekliyorsa, öyle hizmet etmelidir" dedi.
Türkiye'de sıkça görülen işin yürümemesi, "Bugün git, yarın gel" denmesi, iş ehli insanların karşısındakini küçümsemesi ve ilgilenmemesi durumunun tamamıyla iş ahlakıyla ilgili olduğuna dikkat çeken Tökel, "İş ahlakı, bugün tamamen ortadan kalkmış, insanlar kendilerini işe nimet bilmeye başlamıştır" diyerek, bunun yanlışlığına işaret etti.
"ÇALIŞAN, ALLAH'IN SEVGİLİSİDİR"
Tökel, "İnsanın kendisini işe nimet bilmesi felaketlerin başıdır. İnsana, yaptığı işi kendisinden başka yapacak pek çok kişinin bulunduğu, kendisinin sadece onlardan biri olduğu, işlerin baki, kulların fani olduğu inancı mutlaka verilmelidir. Bütün büyük insanların işlerinin ehli olduğu, işinin hakkını vermek için ölümüne çırpındığı ve bu halleriyle insanlığa örnek teşkil ettiği hatırlanmalıdır. Bütün peygamberlerin ortak sözlerinden biri 'Biz, yaptığımız iş karşılığı sizden bir ücret beklemiyoruz, fakat biz sadece işimizi yapıyoruz'dur. Bizim peygamberimiz, 'Allah, yaptığı işin hakkını vereni sever', 'Çalışan, Allah'ın sevgilisidir' diyerek iş ahlakını en güzel şekilde ifade etmiştir" diye konuştu.
Tökel'in, bir model insan tavrı olarak gündeme getirdiği iş ahlakı konusunda, tarihi örneklerden de yararlanarak sıraladığı bilgiler şöyle:
"- İnsanlar, işlerinin kendilerine rızklarını kazanmak için bir nimet olarak verildiğini bilmeli. Kendilerini asla işe nimet bilmemeli. Bir başkasının da o işi yapacağını bilmek insanı alçakgönüllü olmaya sevk eder. Hiçbir şey alternatifsiz değildir. İşi kendisine nimet bilen insan, işiyle hava atmayı bırakıp işinin hakkını verir. Mezarlıklar, "Yerimiz doldurulamaz" diyen insanlarla doludur. Her şeyi bildiğini zannedene lisans diploması verirler. Başkalarının da pek çok şeyi bildiğini görene yüksek lisans diploması verirler. Hiç kimsenin hiçbir şeyi bilmediğini bilene de doktora diploması verirler.
- Mutluluğumuzu kendimiz hayrına elde ettiğimiz birikimlerle değil, aksine yaptığımız iş ve harcadığımız çaba sonucu mutlu ettiğimiz insanların sayısıyla ölçmeliyiz. Gerçek mutluluk aldıklarımızla değil, verdiklerimizle ölçülür. Bir insan için övünç kaynağı, kendi kendine tatmin değil, sorumluluğu altındaki insanların, o işi yapana karşı olumlu yöndeki şehadeti olmalıdır. Her insan zaman zaman insanların şehadetine başvurmalıdır.
- Bir iş ehli insan, kendisinin ne kadar başarıya ulaştığını kerameti kendinden menkul sübjektif değerlendirmelerle değil, sorumluluğu altındaki insanların kendisine bakışı ve onların mutluluğuyla ölçmelidir. Bu manada sorumlusu olduğu iş kolundaki insanların kendi sayesinde ulaştığı mutluluk esas olmalıdır. Yine bu manada herkes sorumluluğu altındaki insanları sevmeli ve hor görmemelidir. Bir polis suçluyu, doktor hastasını, öğretmen öğrencisini, avukat davalıyı sevmelidir. Zira muhatabı olmayan hatibin hiçbir şeye yaramayacağı bilinmelidir. Suçlular olmasa avukatın, polisin geçim kaynağı ne olacaktı? Hastası olmayan doktor ne işe yarar? Evinin önü bir çöpçü tarafından süpürülmeyen bir doktor ve bir başka iş sahibi kendi işini yapabilir mi? İnsanları, yaptığı işe göre sınıflara ayıranların, beğenmedikleri çırağın yoğurduğu hamurla pişecek ekmeklere ihtiyacı vardır. Yaptığı işten dolayı saygı gören bir insan daha çok çalışır. Hepimizin verilmesi hiç de zor olmayan teşekkürlere ve saygılara ihtiyacı vardır. Esirgediğimiz bu şeyler zaman gelmekte, toplumların felaketini hazırlamaktadır. Başkasının işini de en az kendi işi kadar mukaddes ve saygın bilen, insan toplumuna en büyük iyiliği yapacaktır. Zira bu bir sacayağına benzer. Üç ayak şarttır ve hiç kimse kendisinin üçüncü ayak olduğunu iddia edemez.
ELEŞTİRENE DEĞİL ÖVENE DİKKAT
- Kendi işinin hakkını vermeyen insan, başkalarından işlerinin hakkını vermesini beklememelidir. Bir insanın kendi işinin hakkını vermesi ise o işe muhatap olanın o kişiden rızası ve memnuniyeti ile ölçülür. Her insan kendisini ölçmelidir.
- Dinimizde de çok önemli bir kavram olan "Kul hakkına riayet etmek" ilkesi, iş sahibi bir insanın ana ilkesi olmalıdır. Her insan kendi iş kolunda, muhatabı olan insanın hakkına riayet ettiğine ve onu mutlu ettiğine kani olmalıdır. Sorumluluğunu taşıdığı meslek kolunda insanları mutlu etmeyen ve onların hakkını gözetmeyen bir iş anlayışı ancak anarşi ve kargaşayı doğurur. Zira insanlar, gücün kaybı halinde iş ehlinden muhakkak intikamını almaktadır.
- İş ahlakının en önemli ayrıntılarından biri, eleştirene değil övene dikkat etmenin gerekliliğidir. İşine gösterdiği titizlikten dolayı başkaları tarafından övülen ve bir kibir halesi içine sürüklenen insan, her zaman dikkatli olmalıdır. Zira alkışla gelen felaket, eleştiriyle gelen sondan her zaman daha kahredicidir. Asıl olan eleştirel bakışın sevilmesidir. Hz. Ömer'in "Yanlış yaparsam ne yaparsınız?" sorusuna karşın bir sahabenin çıkıp kılıcını kaldırarak "Seni bununla doğrulturuz" demesi belki de bu ahlaki yüceliğin en mükemmel örneğini oluşturmaktadır. Hz. Ömer bırakın o sahabeye kızmayı, bu söz karşısında Allah'a şükretmiştir.
- Herkes sorumluluk dairesindeki insanı yüceltmekle, rahatlatmakla görevlidir. Kendi iş alanında emri veya yönetimi altında çalışan insanlardan ve onların gelişmesinden, mutluluğundan, huzur ve refahından sorumlu olduğunu bilen ve o şuurla insana davranma biçimi geliştiren bir insanın iş ahlakının en temelinde insanı ve onun mutluluğunu kutsal bilme anlayışı yatacaktır.
- Her insan, karşısındakinin de en az kendisi kadar mutlu olmaya, huzur ve bolluk içinde yaşamaya, az zamanda çok iş başarıp daha müreffeh bir hayata kavuşmaya hakkı olduğunu bilmelidir. Hiç kimse, mutluluk bakımından bir başkasından daha önceliğe konulamaz. Her iş sahibi insan, muhatabının işini kendisi ne bekliyorsa öyle çözme yolunu tutsa, aslında pek çok problem hallolmuş demektir. Kişiler, kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, karşısındakilere öyle davranmalıdır."
İHA