Sibir Hanlığı
Sibir Hanlığı
İrtiş boyu, I. yüzyıldan beri çeşitli Türk-Kıpçak boylarının yaşadıkları bir saha idi. Sibir'in doğu kısmında hâkimiyet süren İnal adlı bir Kırgız hanı, Çingiz'e (Cengiz) tabi olduktan sonra, burası Moğol İmparatorluğu'nun bir parçası haline geldi, sonraları ise Coçi (Cuci) Ulusu'na ve dolayısıyla Altın-Ordu'ya bağlandı.
Altın-Ordu'nun parçalanmasından sonra kurulan (batı) Sibir (Sibirya) Hanlığı'nın bilinen ilk hükümdarı, Mamık oğlu Taybuga'dır. Çingiz ona, İrtiş, Tobul, İşim ve Tura ırmakları boyunu verdi; bu hanlığın merkezi, bugünkü Tümen şehri (veya ona yakın bir yer) olsa gerektir; o zamanki adı "Çinki-Tura" (veya Çimki) idi. Sonraları buraya sadece "Tura" denmiştir.
Taybuga'dan sonra, oğlu Hoca Han, sonra da onun oğlu Mar Han, tahta çıkmıştır. Kazan Hanlığı'na bağlı küçük bir beyliğin başında bulunan Opak'ın kız kardeşi ile evlenen Mar Han, aralarında çıkan mücadelede ölünce, Mar'ın oğulları Opak'ın sarayına alınmış ve Sibirya Hanlığı, bunun idaresine geçmiştir. Mar Han'ın torunları Muhammed ile Angış, kaçarak dedelerinin memleketini ellerine geçirmişlerdir. Muhammed Han, eski merkezi bırakarak, daha emin bir yer olan, İrtiş nehri üzerindeki (bugünkü Tobolski'nin 17 km. yukarısında) "İsker" (İskir veya Kışlak) şehrini başkent yapmıştır. Bu ailelerin sonuncusu olan Yadigâr'ın saltanatı, Kazan Hanlığı'nın Ruslar tarafından istilâsı zamanına rastlar.
Batı'daki en kuvvetli kale olan Kazan'ın düşmesinin (1552), Sibirya'ya büyük tesiri olmuştur. Bu durum karşısında Yadigâr Han, bir taraftan, yaklaşan Rus tehlikesini hafifletmek, diğer taraftan, güneydeki Türk Kazak-Kırgız bozkırlarından gelen hücumlara karşı koyabilmek maksadıyla, 1555'te, Moskova'ya elçiler göndererek Rus Çarı İvan'ı başarısından dolayı tebrik etmiş ve kendisinin de onun tabiiyetine girmek istediğini bildirmiştir. Bunun üzerine Moskova elçisi İsker'e gelmiş ve 1556'da Moskova'ya dönüşünde, Yadigâr'ın bir elçisi ona refakat etmiş ve 1557'de karşılıklı elçiler gidip gelmiştir. Bu sıralarda Yadigar, Sibir'de hakimiyet sürebilmek için, bazı bozkır hanlarıyla mücadeleye tutuşmuştu. Yadigâr'ın en büyük rakibi, Çingiz sülâlesinden Şiban neslinden olduğu rivayet edilen Küçüm Han idi.
1556'dan az sonra, Küçüm ile Yadigâr arasında mücadele başladı ve 1563'te, İrtiş nehri üzerindeki "İsker" şehri ve Batı Sibir Hanlığı'nın idaresi, Küçüm'ün eline geçti.
Küçüm Han, İrtiş boyundaki Türk (Tatar) kavimleri, Şaman dininde olup eski âdetlerine bağlı idiler. Küçüm Han, Buhara Hanı Abdullah Han'a müracaat ederek, İsker şehrine, İslâmiyeti öğretecek hocalar gönderilmesini rica etti; bunun üzerine Buhara tarafından bazı din âlimleri ve şeyhler geldi ve İslâmiyet'in yayılmasına yardım ettiler.
Türk uruglarının bir kısmı, hele İrtiş ve Obi nehirleri ile Altay dağlarına yakın sahadakiler, yine de Şamanlıkta kalmışlardır. Küçüm Han'ın gayreti sayesinde İsker şehri ve civarı ahalisi, oldukça yüksek bir medeniyet seviyesine çıkabildiler. Fakat, hanın bu hayırlı faaliyeti, Rus hücumu ile sekteye uğradı ve han, medeniyeti yaymak yerine, memleketini Ruslara kaptırmamak için savaşmak zorunda kaldı.
Novgorod'dan gelen Rusların kıymetli kürkler arayarak, 1032'de Urallara kadar vardıkları, fakat "Yugralar"ın hücumuna maruz kalarak çekildikleri biliniyor. Bundan sonra uzun zaman Novgorodluların "Yugra"ya karşı hareketlerinden bahsedilmiyor.
Fakat tabii, bu yıllar içinde Ruslar, bu bölgedeki hedeflerinden tamamen vazgeçmiş değillerdi. Nitekim, Toktamış Han'ın 1391'de Betkuk adlı bir Tatar başbuğunu gönderip Vyatka şehrindeki Ruslara hücum ettirmesi, Toktamış Han'ın, Kama boyunu Rus tehlikesinden korumak istediğini göstermektedir. Fakat, Altın-Ordu'nun yıkılması üzerine, Rusların Urallara doğru yayılmalarını durduracak bir kuvvet kalmadı; Kazan Hanlığı ise bunu yapacak durumda değildi. Novgorodluları Ural bölgesine çeken unsur, kıymetli kürklerdi.
Novgorod'un nüfuzu azalınca, onun "kolonileri" de Moskova'nın eline geçti. Bundan sonra Moskova hükümeti, Yuğra arazisine asker göndermeğe başladı. 1465'de Moskova kuvvetleri, Yuğra'ya sevk edildiler. Nitekim Ruslar, 1483'de Uralları aşarak Vogul arazisine girdiler. Knez Kurbskiy'nin kumandasında yapılan bu hareket, Rusların, Uralların ötesine yaptıkları ilk büyük seferdi.
Ruslar, Vogulları, Pilim ırmağı civarında yenerek, oradan Tavda ırmağı boyunca İrtiş'e indiler ve Obi nehrine vardılar. 1499'da, yeniden bir sefer açıldı, fakat mesafenin uzaklığı ve sahanın ormanlık ve soğuk olması yüzünden, burada daimî bir Rus hâkimiyeti kurulamadı. Yuğra'da ve Sibir'de Rus hâkimiyetinin yerleşmesinde, Stroganovlar adlı bir tüccar-kolonizatör ailenin faaliyeti, çok mühim rol oynamıştır.
Stroganovlar ailesinin kökeni, katiyetle tespit edilemiyorsa da, atalarından birinin Altın-Ordu mirzalarından Rus hizmetine giren ve Ortodoksluğa geçen bir Tatar olması, kuvvetle muhtemeldir. Bu kişinin çocuğu ve torunları, Novgorod şehrinde yerleşmişlerdir. Az sonra, bu aile, büyük bir servet sahibi olmuş, Novgorod'un kuzey Rusya'daki kolonilerinde büyük bir ticaret faaliyeti göstermeğe başlamıştır.
1445'de Moskova knezi Vasiliy Vasilyeviç, Kazan Hanı Uluğ Muhammed tarafından esir edildiğinde, hana ödenecek kurtuluş parasının, Stroganovlar tarafından verilmiş olması, Stroganovların bu sıralarda çok zengin olduklarını gösterdiği gibi, bu ailenin Moskova knez ailesi ile sıkı münasebetini açığa vurmaktadır. Zaman içinde bu ailenin nüfuzu giderek artmış ve sonuçta Stroganovlar ailesinden iki birader, Kama nehrinin baş kısmı ve Çusovaya nehri boyunu, Ural dağlarına kadar elde etmiştir; inşa ettirdikleri müstahkem noktalar, Rus hâkimiyeti için birer dayanak yeri oldu.
1573'te Sibir hanı Küçüm'ün biraderi Muhammed Kul'un, Kama boyuna kadar bir akın yapması üzerine, Stroganovlar daha esaslı müdafaa tertibatı almaya başladılar. Moskova'ya yaptıkları müracaat neticesinde, Çar onlara, Tahçı ve Tagıl ırmakları boyunda, müstahkem şehirler inşâ etmelerini ve yerli Vogul, Ostyk, Samoyed ve Yugralar'dan başka ücretli hizmette kullandığı Kazaklardan kıtalar kurarak, Sibir Hanlığı'na karşı harbe başlamalarını bildirdi. Sibir'in Rus hâkimiyetine girmesinde, işte bu aile ön ayak olmuş, Sibir'e karşı, büyük ölçüde ilk seferi bunlar tertip etmişlerdir.
XV. yüzyıldan itibaren, Rusya'nın güneyinde "Kazak" adiyle bir zümre türemişti. Bunlar, Rus boylarının ve knezlerinin zulmünden kaçan aşağı tabaka, bilhassa soylu zümrelerinden teşekkül etmekte idi. Bilhassa Don nehri ve Özü ırmağı boylarındaki muhtelif semtleri yurt edinen bu kaçaklar, "kanun ve hâkimiyet tanımayan" kimseler manasına gelen ve aslen Türkçe bir söz olan "Kazak" adını almışlardı. Rus Kazaklarından önce, güney Rusya'da "Kazak" adiyle Türk zümrelerinin bulunduğu anlaşılıyor; Rus "Kazakları", işte bu Türk "Kazak"larının yaşayış tarzlarını ve teşkilâtlarını taklit etmişler, ona bazı Rus hususiyetlerini katmışlardı.
Geçim vasıtaları, Don ve Dnyeper boyunca yaptıkları balıkçılık, mahdut miktarda ziraat olmakla beraber, en mühim faaliyetleri, çapulculuktu. Lehistan-Litvanya arazisinden başka, Don ve Dnyeper boyunca inerek Karadeniz'e kadar çıktıkları ve hattâ Anadolu sahillerinde çapulculuk yaptıkları olurdu.
Moskova'dan Azak ve Kefe şehirlerine gidip gelen Rus tüccarları da, bu Kazakların hücumuna maruz kalırdı. Kazaklar, kendi aralarından seçtikleri başbuğlarının (atamanlarının) idaresinde, birkaç bin kişilik kitle halinde harekete geçerler, komşu yerleşik memleketlerde soygunculuk ederlerdi. Don boyundaki Kazakların birçoğu yakalandı ve öldürüldü; bir kısmı da İdil yakınına kaçtılar ve buradan yukarıya çıkarak Kama boyuna geldiler. Bu zümrenin şefi, sonraları "Sibir fatihi" adını alacak, Yermak Timofeyeviç idi. Hakikî adının ne olduğu tespit edilemiyor, ancak Türkçe bir kökten geldiği tahmin edilen "Yermak" adının sonradan uydurulduğu anlaşılıyor.
İşte bu Kazak "atamanı" 1577 yılının sonbaharında, maiyetindeki birkaç bin kişiyle, Stroganovların hâkim oldukları sahaya geldi. Stroganovların, Çar İvan'dan aldıkları berata göre "hırsız ve kaçak olan kimseleri" kabul etmeleri yasak olduğu halde, Yermak'ı yanlarında alıkoydular. Yermak ve arkadaşlarının esas gayeleri, yağma ve soygunculuk yapmaktı; Kazaklar, Uralların arkasında kolayca yağma yapmak imkânını öğrenince, Sibir arazisine gitmeğe hazırlandılar. Stroganovlar tarafından inşâ edilen müstahkem mevkilerden hareketle, 1578, 1579 ve 1580 yıllarında Uralları aşarak, Sibir'e ulaşan nehirleri takiben Batı Sibir sahasına çıktılar ve buraları yağma etmeğe başladılar.
Kazakların, önce 5.000 kişilik bir kitle teşkil ettikleri anlaşılıyor; bunlardan mühim bir kısmı ateşli silâh, yani tüfekle donatılmışlardı. Fakat yıl geçtikçe, Yermak'ın yanındaki Kazakların adedi azaldı.
Yermak, 1580 yılının Ağustosunda Tura ırmağı üzerindeki Çimki (veya Tümen) şehrini zaptetti. Yermak, bu defa kışı geçirmek için Ural sahasına dönmedi, Tura boyunda kaldı. Bu saha, Küçüm Han'a tâbi idi. Küçüm Han, Yermak'a karşı savaşmağa karar verdi ve kuvvetlerini toplamağa başladı.
Yermak ve Kazakları, Küçüm Han'ın arazisini ele geçirmek maksadıyla, 1581 yılının yazında katî harekete geçtiler. Küçüm Han, Tavda ırmağı civarındaki "Baba Hasar" adlı bir köy yakınında Kazakları durdurmak için, büyük bir kuvvet gönderdi. Çarpışmalar beş gün sürdü. Kazakların adedi 2.000 kişi bile olmadığı halde, ateşli silâhları sayesinde üstün geldiler. 21-26 Temmuz günlerinde cereyan eden bu "Baba Hasan" muharebeleri, Sibir'in mukadderatını tayin etmiştir. Yermak, Eylül ortalarında seferine devamla, Tobul nehrinden İrtiş ırmağına geçmeye muvaffak oldu. Bu sırada Kazakların, ancak 545 neferi kalmıştı. Küçüm Han, İrtiş'in doğu tarafında, Tobul'un mansabından 2-3 km. mesafedeki "Çuvaş" adlı küçük bir şehri Yermak'a kaptırmamak için, mühimce bir kuvvet ile hücuma geçti ise de, muvaffak olamadı. Küçüm Han'ın, hattâ iki topu bile vardı; fakat topçuları bunları kullanmasını bilmediklerinden, bunlardan fayda temin edilemedi.
Sibir hanının yenilmesi üzerine, hana tabi olan ve birlikte Kazaklara karşı savaşan Ostyaklar ve Vogullar, Küçüm Han'dan ayrıldılar. Kendi yurtlarına gittiler. Bu durum neticesinde, Küçüm Han'ın kuvveti büsbütün azaldı ve maneviyatı kırılmağa başladı. Vaziyetin çok hassas bir safhaya girdiğini gören Küçüm, 1581 yılının 25/26 Ekim gecesi, payitahtı olan İsker şehrinden gizlice kaçtı. Ertesi gün burası, Kazaklar tarafından işgal edildi. İsker veya Kışlak şehri, İrtiş nehrinin yüksek bir yamacı üstünde yapılmış, müdafaası gayet kolay bir mevki idi; fakat, Küçüm Han'ın askerleri, Kazakların tüfekleri karşısında korkuya kapıldıklarından, payitahtı müdafaa edemediler. Yermak'ın İsker şehrini ele geçirmesi ve burada yerleşmesi üzerine, etraftaki Ostyak ve Tatar ahali, kendisine vergi ödemeği kabul ettiler. Serseri Kazak güruhunun atamanı, bu suretle, adeta bir hükümdar derecesine yükselmiş bulunuyordu.
1581 yılındaki hareketler ve savaşlar sonunda, Yermak'ın yanında gayet az asker kalmıştı. Bu kadarcık adamla, tüfeklere rağmen, Rusya'dan çok uzak bir yerde, arkadan yardımın gelmesi için yolları çok uzun ve çetin olan bir memlekette, uzun zaman tutunamayacağını biliyordu.
Bundan ötürü, Moskova Çarı'na elçi gönderip, ele geçirdiği bu geniş ülkenin idaresini, Rus Çarı'na vermek teklifinde bulundu ve bunun mukabilinde evvelce işlediği suçlarının affını diledi. Bu maksatla, Kazak başbuğlarından Kotso'yu, yanına 50 kişi katarak, 1581 sonunda Moskova'ya gitmek üzere yola çıkardı. Yermak, Sibir ülkesinin idaresi için valinin tayinini ve askerî yardım gönderilmesini de rica edecekti.
Moskova'da, Yermak'ın Sibir'deki muvaffakiyetlerinden kimsenin haberi yoktu. İvan, Yermak'ın ubudiyet-nâmesini alıp, Kazakların Sibir'deki muvaffakiyetlerini öğrenince ve gönderdiği birçok kıymetli hediyeyi görünce, suçlarının affedildiğini bildirdi. Sibir'in zaptı münasebetiyle, Moskova kiliselerinin bütün çanları çalındı, Rusya'ya "yeni bir padişahlığın" katılmış olduğu ilân edilerek, büyük şenlikler yapıldı. Yermak'a ve Kazaklarına kıymetli hediyeler götürmek üzere, Koltso, Sibir'e gönderildi.
Yermak, İsker şehri ve çevresini eline geçirmekle beraber, etraftaki bir çok Tatar uruğu, fırsat düştükçe Kazaklarla çarpışmaktan geri kalmıyordu. Bilhassa, Küçüm Han'ın biraderi Muhammed Kul, Kazaklara karşı çetin mücadeleye girişmişti.
Kahramanlığı ile tanınan Muhammed Kul, Yermak için büyük bir tehlike teşkil ediyor, Kazakların, İsker'deki hâkimiyetlerini gün geçtikçe şüpheli bir duruma sokuyordu. Sibir'de tutunabilmek için, her şeyden önce bu Tatar başbuğunu ortadan kaldırmak şarttı.
Muhammed Kul, maiyetindeki kuvvetleriyle âni baskınlar yapıyor ve çabucak çekilip gidiyordu; bu yüzden yakalanması müşküldü. Kazaklar, Sibir'e gelmelerinden önce de Tatar beyleri arasında birlik olmadığı biliniyordu. Kazakların galebesi üzerine Küçüm Han'ın ve taraftarlarının düşmanları büsbütün arttı; ihanetler baş gösterdi. Mirzalardan Sinbahtı adlı bir hain, Yermak'a bir adam göndererek, Muhammed Kul'un nerede bulunduğunu bildirdi. Kazak atamanı oraya hemen askerlerini gönderdi, ve âni bir baskınla Muhammed Kul'u yakalattı.
Muhammed Kul'un esir edilişi, Küçüm Han için ağır bir darbe oldu. Bu vakadan sonra birçok Tatar büyüğü, Han'ı terk ettiler. Sibir yurdunda durum büsbütün karıştı. O sırada Sibir'in eski hanı Yadigâr'ın biraderi Bekbulat oğlu Seyyid Ak, hanlık iddiası ile ortaya çıktı. Küçüm Han'ın bir "karaca"sı (en büyük mirzalarından biri) Tura ırmağı boyuna göç etti ve Han'dan ayrıldı.
Bu suretle, Sibir Tatarları, tarihlerinin en müşkül anında, müşterek düşmana karşı el birliğiyle savaşacakları yerde, ancak kendi şahsî menfaatleri peşinde koşuyorlar, buna ulaşmak için ihanetten, entrikalardan ve kardeş harbinden geri durmuyorlardı. Onlar, bu hareketleriyle, Sibir'e gelen bir avuç Rus Kazağı'nın işini, büsbütün kolaylaştırıyorlardı.
Yermak'ın elçileri, Moskova'ya gidip geldikleri sırada (1581 Aralık-1582 Mart), Yermak, kendisi İrtiş ve Obi nehirleri boyunda bazı seferler yaptı. Ostyaklar ve Vogullar, itaat altına alındı.
Nihayet 1552 Mart'ında, Koltso ve arkadaşları, Moskova'dan döndüler. Çar'ın cevabı, Yermak'ın durumunu tamamıyla kuvvetlendirdi. Moskova hükümeti tarafından tayin edilen umumî vali (namestnik) Bolhovskiy ve muavini Gluhov ile birlikte, 1583 yılı Kasım ayında, 500 kadar Rus askeri, İsker şehrine geldiler. Bununla, Sibir'de Rus hâkimiyeti kurulmuş oldu. Mamafih, mücadele bitmiş değildi; İsker'e yakın yerlerde bile Rus nüfuzu teessüs etmemişti. Yukarda adı geçen "karaca" mirza, İsker'e bile hücumlarda bulunuyordu. 1584 Martında vuku bulan böyle bir hücum, Kazaklar tarafından püskürtüldü.