İSTANBUL - YETER ADA ŞEKO - Finlandiya'nın doğusundaki bir köyde turba madenciliği faaliyeti nedeniyle tahrip edilen arazilerin restorasyonunu gerçekleştirerek Yeşil Nobel olarak bilinen Goldman Çevre Ödülü kazanan Tero Mustonen, yaptıkları çalışmalar sonunda çok nadir görülen kuş türleri de dahil birçok canlının bölgeye döndüğünü, su kalitesinde iyileşme ve turbalıkların karbon tutma kapasitesinde artış yaşandığını söyledi.
Finlandiya'nın doğusunda yer alan Kuzey Karelia bölgesine bağlı bir köy olan Selkie'de, turbalık arazilerle çevrili göl kıyısında doğup büyüyen 46 yaşındaki Tero Mustonen, turba madenciliği ve endüstriyel ormancılık faaliyetlerinin hedefi olan bölgeyi eski güzelliğine kavuşturmak amacıyla, 2000 yılında Snowchange adında bir kooperatif kurdu.
Kooperatif bünyesinde 23 yıldır çalışmalarını sürdüren Mustonen, Avrupa'nın en fazla turba yakan ülkesi olarak bilinen ve enerji ihtiyacının yüzde 5'ini turbalardan elde eden, bu faaliyet nedeniyle de her yıl 23,8 milyon ton karbondioksit emisyonuna neden olan Finlandiya'da, toplam 86 bin dönümlük arazinin restorasyonunu gerçekleştirdi.
Çalışmalarında hem bilimsel verileri hem de yerel halklardan edindiği geleneksel bilgileri kullanarak bölgedeki su kalitesini artıran, biyoçeşitliliği geri kazandıran ve binlerce ton karbondioksit salımının önüne geçen Mustonen, Yeşil Nobel olarak bilinen ve Goldman Environmental Foundation (Goldman Çevre Vakfı) tarafından verilen Goldman Çevre Ödülü'nün bu yılki kazananlarından biri oldu.
Kendisini balıkçı olarak tanımlayan, Doğu Finlandiya Üniversitesi Coğrafya ve Tarih Bölümü Profesörü Mustonen, çalışmalarını AA muhabirine anlattı.
Hem karbon tutma kapasiteleri hem de biyoçeşitliliğin sürdürülebilirliği açısından turbalık alanların önemli olduğunu belirten Mustonen, Finlandiya'nın doğal kaynak olarak yeteri kadar petrol ya da gaza sahip olmadığını, bu nedenle enerji ihtiyacının bir kısmını, kömürleşmiş bitki kalıntıları olan turbayı sulak araziler üzerinden kazıyıp çıkararak elde ettiğini anlattı.
Finlandiya topraklarının yaklaşık üçte birinin turbalıklarla kaplı olduğuna ve bu arazilerin bitki örtüsü ile biyoçeşitliliği şekillendirdiğine dikkati çeken Mustonen, "Bunlar çok büyük karbon depoları. İklim değişikliği ile mücadelede ne kadar karbonu yerde tutabilirsek o kadar iyi. Ayrıca yaz aylarında birçok kuş kuzeye geliyor ve turbalık alanlarda yuva kurup çoğalıyorlar. Birçok endemik memeli türe de ev sahipliği yapıyorlar." dedi.
Bölgede yaşanan tahribata bizzat tanık olmasının, kendisini böyle bir mücadele başlatmaya iten en önemli etken olduğunu ifade eden Mustonen, şöyle devam etti:
"Ben 70'li ve 80'li yıllarda bir gölün kıyısında büyüdüm. O zamanlar insanlar ağlarla balık tutmaya giderlerdi. Kendimiz ve ailemiz için ya da biraz ek gelir olsun diye balıkçılık yapardık. Ailemin maddi durumu hiç iyi değildi ve ben de zaman zaman, yakaladıklarımı bölgedeki otellere satardım. Ben göl kıyısında böyle bir hayat içerisinde büyüdüm ve bölge turbalıklarla kaplıydı. Bunlar adeta filtre görevi görerek suyun kalitesini koruyorlardı. Suyu temizliyorlardı. Ama benim yaşadığım göl, o bölge, daha sonrasında turba madenciliğinin hedefi oldu."
Binlerce göl su kalitesini kaybetti, bazı güzel balıklarımızı yitirdik, çeşitlilik bozuldu
Finlandiya'nın çok soğuk olması nedeniyle başta ısınma amaçlı olmak üzere enerji ihtiyacı olduğunu, bu nedenle ilk zamanlarda bölge halkının turba madenciliğine tepki göstermediğini aktaran Mustonen, "Bir süre sonra çok agresif bir turba madenciliği başladı. Binlerce göl su kalitesini kaybetti, bazı güzel balıklarımızı yitirdik, çeşitlilik bozuldu. Bir nevi bir cennette yaşayıp sonrasında su kalitesinin mahvedildiğini gördüğümüzde, çocukluğumuzda yüzdüğümüz göllere artık giremez olduğumuzda, yavaş yavaş bize verilen zararın ne kadar büyük olduğunu anlamaya başladık." diye konuştu.
Mustenon, bölgenin kaynaklarını kullanan endüstrinin, bölgenin iyileşmesi için hiçbir şey yapmadığını gördüklerinde, bu faaliyetlerin yanlışlığından emin olduklarını, sonrasında da değişim için harekete geçtiklerini kaydetti.
Çalışmaları sırasında pek çok problemle karşılaştıklarından bahseden Mustonen, "Arkadaşlarımla bir araya geldiğimizde, eşimle konuştuğumuzda, ilk zamanlarımızı hatırlıyoruz. Kimse bu fikre inanmıyordu. Herkes bize gülüyordu. İşte bu beni yalnız hissettiriyordu" dedi.
Mustonen, kooperatifin çalışmaları sonucunda elde ettikleri kazanımları şöyle sıraladı:
"İlk olarak su kalitesinde, biyoçeşitlilikte ve karbondioksit depolamada iyileşmeler olduğunu söyleyebilirim. Tüm bunların tam anlamıyla iyileşmesi ve turbalıkların yeniden eskisi gibi olabilmesi için ise en az 10-20 yıl geçmesi lazım. Çalışmalarımızdan sonra Finlandiya'da çok nadir görülen kuş türleri de dahil birçok canlı bölgeye döndü. Örneğin bölge şuan 30 bin civarında kaz barındırıyor. Bu bölge, onların yüksek Kuzey Kutup Bölgeleri'ne göç yolu üzerinde. Bu gelişmelerin hepsi doğanın, yapılan iyileştirmeyi kabul ettiğini gösteriyor. Diğer başarı göstergeleriyse su kalitesindeki iyileşme ve turbalıkların karbon tutma kapasitesindeki artış oldu."
Goldman Ödülü kazanması hakkında da konuşan Mustonen, "Bu ödülü almış olmam, yaptığımız çalışmaların bilinirlik kazanması nedeniyle bana pek çok şey ifade ediyor. Ödül, köylülerin yanlış yapmadığını, yaptığımız işlerin yanlış olmadığını, aslında çözümün bir parçası olduğumuzu gösterdi." sözlerini sarf etti.
-"Mesele sufi dervişlerin bilgeliğini yaptığımız işe nasıl entegre ettiğimiz"
Ödülün kendisi için duygusal anlamı olduğunu da vurgulayan Mustonen, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Türkiye üzerine yaptığım araştırmalarda bir şey beni çok etkilemişti. Sema gösterileri yapan sufi dervişlerin evrenle kurduğu ilişki, benim doğayla kurduğum ilişkiye benziyordu. Her şey aynı olmayacak, biz değişeceğiz ama hepimizin sufi dervişlerin sahip olduğu türden bir bilgeliğe ihtiyacı var. Finlandiya'da sufi dervişlerimiz yok ama bizim de balıkçılarımız var. Mesele sufi dervişlerin bilgeliğini, yaptığımız işe nasıl entegre ettiğimiz ve aldığımız ödülün anlamı da bizim için bu."