İSTANBUL - ENES TAHA ERSEN - 28 Şubat "Postmodern darbesi"ni 20'li yaşlarında üniversite üçüncü sınıf öğrencisiyken yaşayan Esra Ege Gürler, uğradığı ayrımcılığın izlerini aradan geçen 26 yıla rağmen taşıyor.
Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Fizik Öğretmenliği Bölümünde okurken 28 Şubat sürecinde eğitim hayatını yarıda bırakmak zorunda kalan Esra Ege Gürler (43), AA muhabirine, o dönemde başörtülü bir öğrenci olarak yaşadıklarını anlattı.
Gürler, 28 Şubat 1997'de Milli Güvenlik Kurulu toplantısıyla başlayan başörtüsüne yönelik yasakların, üniversitesinde 1998'de uygulanmaya başladığını ve bu yasaktan kampüs girişlerindeki duyurularla haberdar olduklarını söyledi.
Üniversite yönetiminin o dönemki uygulamalarının "insanlık onuruna aykırı" olduğuna dikkati çeken Gürler, kendisi gibi birçok öğrencinin en temel eğitim hakkından mahrum bırakıldığını kaydetti.
Duyurular 'zenciler ve köpekler giremez' yazılarını hatırlatıyordu
Gürler, üniversiteye girişte uygulanan yasakları ve müdahaleleri gördükçe ayrımcı tutumu daha çok hissettiklerini aktararak, şöyle devam etti:
"Üniversite duyurularında, başörtüsüyle kampüsün bina, derslik, laboratuvar, sosyal alan, bahçe gibi tüm alanlarına girişin yasaklandığı, aksi durumlarda yaptırım uygulanacağı belirtiliyordu. Bu, bir zamanlar ABD'de gördüğümüz 'zenciler ve köpekler giremez' yazılarını hatırlatıyordu. O kadar akıl ve izan dışıydı ki gözümüzle gördüğümüze dahi inanamıyorduk. Hocalarımız bizleri odalarına çağırarak uyarıyor, başörtüyle okulu bitirmemizin mümkün olmadığını anlatıyor, ısrar edersek soruşturma açacaklarını söylüyordu. Fakülteye girişimiz güvenlik tarafından engelleniyordu."
Baskı ve yasakların, her geçen gün daha da ağırlaştığını dile getiren Gürler, "Sadece herkes gibi yaşamaya ve eğitim almaya çalışıyorduk. Neden bir anda suçlu olmuştuk? Öğretmen olmamıza sadece 1,5 sene kalmıştı. Bazı arkadaşlarımız son dönemlerindeydi. Emeklerimizin zayi olmasını, bir kalemde silinmesini kabullenmek mümkün değildi." dedi.
Yalnız bizim değil, ailemizin de hayalleri ve emekleri çalındı
Gürler, hep çalışkan bir öğrenci olduğuna ve babasının eğitimci olması nedeniyle fizik öğretmenliği bölümünü tercih ettiğine değinerek, şu ifadeleri kullandı:
"Liseyi birincilikle bitirmiştim. Yolda babamın eline sarılıp öpen eski öğrencilerini görmek hep hoşuma giderdi. Ben de öğretmenliği bu eskimeyen güzelliği nedeniyle tercih etmiştim. Benden bir yaş büyük ablamla aynı sene üniversiteye başlayıp, ikimiz de üçüncü sınıfı tamamlayamadan eve dönmek zorunda kaldık. İdealist bir öğretmenin, okutmak için bir ömür emek verdiği iki çocuğuyduk. Yalnız bizim değil anne-babamızın da hayalleri ve emekleri çalındı, sağlıkları heba edildi. Bu süreçte bizden daha çok üzüldüler. Buna rağmen ailemiz kararımıza hiç müdahale etmedi, hayatımızla ilgili bu sorumluluğu almamızı istedi."
28 Şubat döneminde yaşadıklarını unutamadığını ifade eden Gürler, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sınav döneminde yasak tamamen yürürlüğe girince, gün doğmadan arkadaşlarımızla kampüsün arkasındaki tellerden atlayarak sınavlarımıza girmeye çalışmamızı, yıllardır dokunulmayan yerler bizi engellemek için tamir edilince çantamdaki penseyle telleri kesip okula girişlerimizi unutamıyorum. Dekanın gördüğü başörtülü kızı bulmak için sınıf öğretmenliği binasını baştan sona arayışı, güvenlik görevlisi tarafından okulun lavabosunda yakalanıp dışarı çıkarılmam, ekibiyle sınıfta, koridorda, bahçede karşılaştığımız dekanımızın, bizi görünce öfkeden kıpkırmızı olan gözleri aklımdan çıkmıyor."
- 16 yıl sonra eğitimine yeniden başladı
Gürler, 2014'te yeniden üniversite sınavına girerek Ordu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Matematik Öğretmenliği Bölümünü kazandığını belirterek, 2017'de buradan mezun olduğunu söyledi.
Öğretmenlik mesleğine duyduğu özlemi hiç kaybetmediğini dile getiren Gürler, "Amacım sadece çalışmak değil, hep dışardan baktığım mesleğimi bir süre olsun icra etmekti. Öğrencilerimin dünyalarına güzel bir dokunuş yapabilmekti." şeklinde konuştu.
Gürler, o dönemde yaşananların unutulmaması gerektiğinin altını çizerek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bizler yaşananları anlattığımızda bazıları 'Artık o sorun geçmişte kaldı' deyip, bizi mağdur edebiyatı yapmakla suçluyor, susturmak istiyor. Oysa olanlar bilinmezse, unutulursa, nedenlerinin üzerinde durulmazsa en önemlisi de bir daha yaşanabilme ihtimali yok sayılırsa, maalesef tekrar yaşanması kaçınılmaz olur."