İSTANBUL - Türkiye'de Kutuplaşmayı Azaltmaya Yönelik Stratejiler ve Araçlar Projesi'nin (TurkuazLab) "Kutuplaşmayı Aşmanın Yolları: Deneyimler ve Arayışlar" başlıklı kapanış konferansı, İstanbul Bilgi Üniversitesi santralistanbul kampüsünde gerçekleşti.
İstanbul Bilgi Üniversitesi açıklamasına göre, 2020'nin mart ayında başlayan TurkuazLab Projesi, Marshall Fonu (GMF) ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (BİLGİ-Göç) iş birliğinde, İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı'nın (SIDA) finansal desteği ile yürütülüyor.
TurkuazLab Projesi, Türkiye toplumunda kutuplaşma ve bunun verdiği zararlar hakkında farkındalık yaratmayı, Türkiye'de insan hakları, sosyal uyum ve ötekine saygının hakim olduğu bir ekosisteme katkı sağlamayı hedefliyor. Bu amaçla proje kapsamında sivil toplum, akademi, medya ve ilgili aktörleri kutuplaşmayı azaltacak stratejiler ve araçlar ile donatmaya yönelik çalışmalar gerçekleştirildi.
Projenin sonuçlarının paylaşıldığı konferansta kutuplaşmanın eğitim, medya, sanat, sivil toplum gibi farklı alanlardaki yansımaları ve çözüm önerileri tartışıldı.
Kutuplaşma demokrasilerin temelini erozyona uğratıyor
Açıklamada konferansın açışında yaptığı konuşmasına yer verilen Marshall Fonu Ankara Ofisi Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı, şunları kaydetti:
"Kutuplaşma dediğimiz zaman sadece ülkemizde olan bir meseleden bahsetmiyoruz. Kutuplaşma günümüze özgü bir problem de değil. İletişim teknolojilerinin, sosyal medyanın gelişmesi ve bireyler arasındaki dolaylı etkileşimin artması hem kutuplaşmada bir çarpan etkisi yarattı hem de onu daha görünür hale getirdi. Kutuplaşma dünyada birçok ülkede önemli bir sorun haline geldi. Çünkü katılımcı ve çoğulcu demokrasilerin temelini erozyona uğratıyor. Çoğunlukçu ve popülist siyasetin önünü açıyor, toplumları kötücül etki operasyonlarına karşı açık hale getiriyor, sosyal sermayeyi düşürerek toplumsal etkileşimin, iş birliğinin maliyetini artırıyor. Ülkelerin kalkınmasını dahi sekteye uğrattığını söyleyebiliriz."
SIDA Program Yöneticisi Ebru Ağduk da "Dünyada kutuplaşmanın arttığı, hoşgörünün azaldığı bir eğilim giderek artıyor. Kendimize reva gördüğümüz hakları başkasına reva görmediğimiz bir dönemden geçiyoruz. Bu yüzden de bu projeyle edinilen araçları önemsiyoruz. Her bireyin kutuplaşmadaki payını anlayabilmesi bizim için oldukça önemli. SIDA olarak toplumda farklı yerlerde duran bireyleri bir araya getirebilecek girişimleri, fırsatları daha çok desteklemeyi hedefliyoruz." ifadelerini kullandı.
Hem Türkiye hem dünya için ortak akıl üretmek zorundayız
İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci ise TurkuazLab Projesi'nin çıkış noktasının farklılıkların karşılaşması, evlerin kapılarını açmak, ötekiyle korkmadan temas edebilecek imkanlar yaratmak olduğunu ancak bunu amaçlarken projenin salgın sürecine denk geldiğini belirtti.
Semerci, "TurkuazLab olarak kutuplaşmaya tek başına çözemeyeceğimiz bir sorun olarak baktık ve bir ekip olarak çalıştık. Hiçbirimizin elinde sihirli bir değnek yok. Bugün hem Türkiye hem de dünya için ortak akıl üretmek zorundayız. Kutuplaşmayı besleyen algıları değiştirmeden, beraber yürümeye dair bir kaygı taşımadan, öteki olarak gördüklerimizin temel haklarını kendi hakkımız gibi görmeden bu doğrultuda ilerleyebilmenin mümkün olmadığını biliyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
TurkuazLab Bilimsel Koordinatörü ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Emre Erdoğan, kutuplaşmanın toplum içerisinde zaman zaman inkar edilen bir kavram olarak öne çıktığını belirterek, şöyle devam etti:
"Kutuplaşma olmazsa siyaset olmaz diyenler, kutuplaşmanın etkilerini yakıcı bir şekilde hissetmiyor olabilirler. Elbette herkesin fikirleri ayrı olabilir. Ancak kutuplaşma insanlar arasında bireysel bir sorun olarak da ortaya çıkıyor. Bizim üzerinde durduğumuz, bireyler arası kutuplaşma, hatta siyasal ve duygusal kutuplaşma. Bu bizim bir arada yaşamamızı engelliyor ve engellemeye devam edecek. Bu büyük bir sorun ve küresel bir salgın."
Sanat kutuplaşmaya karşı çok kuvvetli bir araç
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Itır Erhart da sanatın kutuplaşmaya karşı birleştirici özelliğini vurgulayarak, "Sanat izleyici, dinleyici olarak bizi birleştirici bir ortamda var edebiliyor. Bir konsere gidip çok farklı görünen, ideolojileri çok farklı olan insanlar, aynı şarkılara aynı coşkuyla eşlik edebiliyor. Aynı oyunlara birlikte gülebiliyoruz. Bu çok değerli ve kutuplaşmayı aşmak için kritik önem taşıyor." ifadelerini kullandı.
Eğitim Reformu Girişimi Direktörü Işık Tüzün ise okullarda farklı arka planlardan gelen öğrencilerin bir arada bulunmasının kutuplaşmaya müsait bir ortamı da beraberinde getirebileceğini, sınıfta bulunan eğitimcinin tutumunun kutuplaşmayı aşabilmek için önemli olduğunu vurguladı.
Her çocuğun, her öğrencinin değerli hissettiği ve kabul gördüğü bir yapının gerekliliğine işaret eden Tüzün, şunları kaydetti:
"Kapsayıcı eğitim doğrultusunda bu yapıların şekillenmesi önem taşıyor. Sosyal duygusal öğrenmenin temel yeterliliklerinden biri sosyal farkındalık, diğeri de ilişki becerileri. Bu ikisi de doğrudan uzlaşı, bir arada yaşam ve diyalog kültürüne hizmet eden yetkinlikler. Empati de tek başına yeterli değil. Empati yalnızca kendi gibi düşünenlere yöneltildiğinde, kutuplaştırmayı artırıcı bir etki de yaratabiliyor. Bu nedenle empatiyi destekleyen hak temelli duruşlara ihtiyaç var."
Gazeteci Afşin Yurdakul da Türkiye'de medya ile kutuplaşma ilişkisinin çok katmanlı bir sorun olduğunu, medyanın iş modeli, reklam ve reyting döngüsünün kutuplaşmayı tetikleyen bir ortam yarattığını aktardı.
Kutuplaşmanın yalnızca Türkiye'de yaşanmadığını, ABD'de ve Batı ülkelerinde de mevcut olduğunu belirten Yurdakul, "ABD'de duygusal kutuplaşmadaki tırmanış 'partizan kablolu televizyon kanallarının' medya dünyasına girişleriyle aynı döneme denk geldi. Medyada partizan içeriğe maruz kaldıkça dünyayı gördüğünüz nokta şekilleniyor ve kişiler kendilerini rahat hissettikleri konfor alanlarından çıkmıyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
- TurkuazLab Projesi'nin sonuçları açık erişim olarak yayınlandı
TurkuazLab Projesi kapsamında 2020 yılında 29 ilin mahalle ve köylerinde Türkiye'nin 18 yaş üstü nüfusunu temsil eden 4 bin 6 kişiyle "Türkiye'de Kutuplaşmanın Boyutları 2020 Araştırması" yürütüldü ve Eylül 2021 itibarıyla Türkiye'nin 10 farklı ilinde il çalıştayları gerçekleştirildi.
Projenin sonuçları "Kutuplaşmayı Nasıl Aşarız?" başlıklı kitapla açık erişim olarak okuyucuyla buluştu.
Kitabın ve araştırma sonuçlarının TurkuazLab web sitesinde paylaşıldığını bildiren proje ekibinden İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Tuğçe Erçetin, "Proje kapsamında oyunlaştırılmış çevrim içi eğitim araçları hazırladık. Fanus Oyunu, Tahmin Oyunu ve KAÇİ: Kareliler ve Çizgililer Ülkesi oyunlarıyla kullanıcıların kutuplaşmaya yönelik tutumlarına ya da yakın çevrelerine eleştirel bakmasını ve farkındalık kazanmasını amaçlıyoruz. Oyunları zihniyet değişimini mümkün kılan bir müdahale aracı olarak görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.